Çocukluk ve gençlik yıllarımda İstanbul kozmopolit özelliğini yavaş yavaş kaybediyordu. 6-7 Eylül 1955 olayları benim doğumumdan üç ay sonra gerçekleşmiş, babam yağmalanmasını önlemek için Nişantaş’taki Rio Pastanesi önündebir kaç komşu ile birlikte nöbet tutmuş. Ardından benim de anımsadığım gibi, Kıbrıs’taki 1963 Kanlı Noel katliamından sonra İstanbul’daki Rumlar da yavaş yavaş Yunanistan’a gitmeye başlamıştı. Ermeni toplumunun da Türkiye’den ayrılması devam ediyordu.
Tüm bu gelişmelerin olduğu dönemde ben ve akranlarım bu can sıkıcı durumun farkında değildik. Belki azınlıktan arkadaşlarımız evlerinde bazı uyarılara muhatap oluyordu, bilemiyorum. Sadece sınıfımızdaki, mahallemizdeki bazı arkadaşlarımızın okullar tatil olduktan sonra mahallelerimizden taşınmaları zaman zaman bizleri üzüyordu. Nereye gittiklerini, neden gittiklerini de sorgulamıyorduk. Sonuçta taşınmak doğal bir şeydi.
Ermeni bile olduklarını bilmediğim ilk Ermeni arkadaşlarım ben üç yaşındayken olmuş. Bugün de İstanbul’da oturduğum, Levent’teki sokağın paralelindeki Çilekli Caddesi’nde, arka bahçesi bizim arka bahçemize bakan evde oturan, benim yaşlarımdaki tek yumurta ikizleri Nani ve Maki. 1950’lerin sonunda bir gün onlar da taşındılar. Bende, bir doğum günümde çekilmiş fotoğrafları kaldı sadece.
Daha sonra yine bir Ermeni ile yakın arkadaşlığım 11 yaşında ortaokulda oldu. Sınıf arkadaşımın adı Vahan’dı. Vahan ile ortaokul ve lise yıllarında birlikte iyi ve kötü günlerimiz oldu. Bir yandan derslerle cebelleşirken bir yandan da sınıf takımlarında birlikte oynuyorduk. Futbol ve basketbol bu sporların en önde gelenleriydi. Ortaokulda Vahan Şişli Spor Kulübü’nde basketbola başladı. Bir süre sonra bana da Şişli’de basketbol oynamayı önerdi.
Şişli, Taksim’de Sıraselviler’in girişinde yarım basketbol sahası büyüklüğünde bir kapalı salonu olan bir spor kulübüydü. O zamanlar İstanbul’da kapalı spor salonları son derece azdı. O nedenle Tünel’deki okulumda öğle vakti dersler bittiğinde yürüyerek gidilebilecek mesafede olan Şişli benim için çok cazipti. Sınıfın en iyi basketbol oynayanı Vahan’la birlikte olacağımdan hemen kabul ettim.
Vahan’la düzenli olarak kulübe gidip antrenman yapmaya başladık. O zamanlar Şişli’nin A takımı oldukça başarılıydı. Antrenörler de bizleri hem kondisyon hem de taktik olarak son derece iyi çalıştırıyorlardı. Fakat bir zaman sonra oyun esnasında veya soyunma odasında, bizden birkaç yaş büyük çocukların bana anlam veremediğim bir şekilde kötü davranmaya başladıklarını sezinledim. Bu tür durumlarda Vahan derhal müdahale ediyor ve beni koruyordu.
Zaman geçtikçe Şişli’nin Ermenilerin oynadığı, İstanbul’un etnik spor kulüplerinden biri olduğunu öğrendim. Meğer Taksim, Beyoğluspor, Kurtuluş gibi Rumlar’a ait spor kulüpleri de varmış. Şişli’de oynayan tek Müslüman oyuncu ise Vahan sayesinde bendim.
Akran zorbalığı bir kış dönemi devam etti. Ama bu işi yapanlar bir iki kişiydi. Hocalar ve diğer takım arkadaşlarım bana hep iyi davranıyorlardı. Ancak, ben sonunda dayanamayıp ertesi yıl İstanbulspor’a geçtim. Vahan da bu konuda bana kırılmadı, çok anlayışlı davrandı. Böyle bir durumla karşılaşacağımı ne Vahan ne de ben tahmin etmiştik. Vahan’la ise lise yıllarında okulun basketbol takımında oynamaya devam ettik. Sonuçta hepimiz çocuktuk ve etnik farklılıkların da bilincinde değildik.
O yıllarda Ermeni kelimesini de ilk kez evde duymuştum, zira teyzem, Ermeni din adamlarını yetiştiren Üsküdar’daki Tıbravank Lisesi’nde ve Esayan Lisesi’nde ders verirdi. Yıllar sonra Hrant Dink’in öldürülmesinde teyzemin öğrencisi olduğunu öğrenmiştim. Ayrıca Ermeni Patriği II.Mesrop Mutafyan da öğrencisi olduğundan patrik rahatsızlanana kadar teyzem seyrek de olsa ziyaretine gider büyük izzet ikram görürdü.
Lise bittiğinde, Vahan ile yollarımız ayrıldı. O Berlin’e okumaya gitti. Benim de Berlin’e gitme planım vardı. Hatta Berlin Teknik Üniversitesi’nden kabul mektubum bile gelmişti ama, Boğaziçi’ni kazanınca İstanbul’da kalmayı tercih etmiştim.
Vahan bir yaz tatil için Türkiye’ye geldiğinde kendisiyle buluşmuş ve ciddi bunalımda olduğunu gözlemlemiştim. Berlin’de çok sıkıntı çektiğini anlatmış ve “Sen de Berlin’e gelmiş olsaydın sırtımı dayayacak biri olurdu ve sıkıntıları birlikte daha kolay aşardık” demişti.
Bir sonraki yaz Vahan’ın yeniden İstanbul’a tatile gelmesini beklerken kendisinden hiç ses seda çıkmadı. O zamanlar Vahanlar lise yıllarında oturdukları Taksim’den Yeşilköy’e taşınmışlardı ve oturdukları apartmanı biliyordum. Trene binip Vahan’ın ailesine ulaşmak için Yeşilköy’e gittim. Zira o dönemlerde Türkiye’de telefon sayısı kısıtlıydı. Apartman dairesinin sokaktaki zilini çalarak beklemeye başladım. Biraz sonra Vahanlar’ın oturduğu ikinci kattaki dairenin penceresi açıldı ve annesi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın bana ne istediğimi sordu. Ben de Vahan’ın okuldan arkadaşı olduğumu, kendinden haber alamayınca merak edip geldiğimi söyledim. Penceredeki kadın bana “burada öyle biri oturmuyor, bir daha gelip bizi rahatsız etme” dedi ve pencereyi kapattı. O günden sonra bir daha Vahan’la temasım olmadı.
Zaman içerisinde bazı ortak arkadaşlarımızdan Vahan’ın bir ağabeyi olduğunu ve Fransa’da Renault fabrikalarında çalıştığını duydum. ASALA’nın ortaya çıktığı o dönemlerde iddiaya göre Vahan’ın ağabeyi de radikalleşmişti. Vahan da aldığımız duyumlara göre Almanya’dan Fransa’ya geçmişti ve ailesi de Fransa’ya göç etmişti.
Bundan 25-30 yıl önce liseden bir ortak arkadaşımız kendisiyle Paris’te Pompideu Kültür Merkezi’nde tesadüfen karşılaşmış. Vahan kendisine, Ermenilerin yaşadığı soykırım nedeniyle, kendisinde de kalıtımsal olarak psikolojik bir travma oluştuğunun anlaşıldığı yönünde pek de bilimsel olmadığını düşündüğümüz bir açıklamada bulunmuş.
Yine aynı yıllarda liseden başka bir ortak arkadaşımız Paris’te Vahan’ın adresini bulmuş ve ziyaretine gitmiş. Ancak, evde bulunan Vahan’ın ağabeyinin bu arkadaşımızın Vahan’la görüşmesine müdahale etmesi nedeniyle fazla sohbet olanağı bulamadan oradan ayrılmak zorunda kalmış.
Vahan o gün bu gündür kayıp. Öldü mü, bir klinikte tedavi mi görüyor, yoksa Fransa’da düzgün bir yaşam sahibi mi oldu, bilmiyoruz. Ancak, Facebook veya X gibi bir sosyal medya ortamlarında yok. Google’da aradığımda da kendisiyle ilgili hiçbir iz bulunamıyor. İstanbul’da Ermeni cemaatinde tanıdığım bir iki dostum da bana hiçbir bilgi veremediler. Yaşıyorsa da herhalde kimlik değiştirdi diye düşünüyorum.
Sizce Vahan’a ne oldu?
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.