Geçen haftaki yazımın sonunda değindiğim gibi Vietnam’ın kuzeyine yaptığımız geziden sonra Vietnam Airlines’in bir Airbus 320’si ile Hanoi’den Orta Vietnam’ın önemli kentlerinden Da Nang’a uçtuk.
Da Nang Uluslararası Havalimanı, Vietnam Savaşı sırasında ABD’nin en büyük hava üssüymüş. 1965’te Amerikan deniz piyadelerinin ilk büyük birlik konuşlandırılması buraya yapılmış. O zaman Kuzey ve Güney Vietnam’ı birbirinden ayıran Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ=Demilitarized Zone) ile Saigon arasında stratejik bir konumdaymış ve lojistik, saldırı ve hava destek operasyonları için büyük önem arz ediyormuş. 1960’ların sonunda dünyanın en yoğun askeri hava trafiğine sahip noktalarından birisiymiş. Her gün yüzlerce uçak ve helikopter sortisi yapılırmış. 1975’te (Kuzey) Vietnam ordusu ve Güney’in bağımsızlığı için mücadele eden Viet Kong gerillalarının eline geçmiş. Günümüzde ise orta Vietnam’ın en önemli havalimanı. Hue, Hoi An gibi yerleri ziyaret etmek isteyen turistler için ana ulaşım merkezi.
Biz havalimanından ayrıldıktan sonra kentin hemen doğusundaki My Khe Plajı yakınlarındaki otelimize yerleştik. Daha sonra da Güney Çin Denizi sahilindeki 30 kilometre uzunluğundaki bu kumsala gittik.

My Khe bugün Vietnam’ın tanınmış turistik sahillerinden biri. Vietnam’ın uluslararası turizme açılma çabalarında önemli bir yer tutuyor. Özellikle Çinli ve Rus turistler için bir cazibe merkezi. Ancak, My Khe’nin Vietnam Savaşı’nda da önemli bir yeri var. Da Nang Hava Üssü’ne yakın olan bu kumsal, Amerikan askerleri için bir dinlenme ve iyileşme (R&R-rest and recuperation) merkezi olarak kullanılmış. Sahilde de yaralıların helikopterle doğrudan getirildiği bir Amerikan askeri hastanesi varmış. 95. Tahliye Hastanesi’nde (95. Evac Hospital) ağır çatışmalardan yaralı olarak gelen veya psikolojik travma geçiren askerler tedavi görürmüş. Durumu çok ağır olanlar ise buradan Guam’a, Japonya’ya ve ABD ana karasına aktarılırmış. China Beach’e, askerlere moral vermek için ABD’den gelen şarkıcılar ve şov grupları da uğrarmış. Bob Hope, Nacy Sinatra ve Ann Margeret bunlardan bazıları. 1988-1991 arasında Amerikan ABC televizyonunda yayınlanan China Beach adlı dizi de savaş döneminde bu sahilde görev yapan sağlık personelini konu alan popüler bir dizi gösterilmiş. Bugün ise sörfçüler, yüzmek isteyenler ve yürüyüşçüler için popüler bir turistik merkez.
My Khe sahilinden sonra bölgenin önemli turistik çekim merkezlerinden Hoi An’a gitmek üzere yola çıktık. Yolda Mermer Dağlar (Ngü Hanh Son) isimli bir yerde durduk. Burada beş tane dağ var. Mermer ve kalkerden oluşuyorlarmış. Dağlara yüzyıllar önce o zamanın anlayışına uygun olarak beş elementin adı verilmiş; Metal, Su, Ateş Toprak ve Tahta. Dağların içerisinde ve çevresinde birçok tarihi Budist tapınağı varmış. Biz bunlardan bir iki tanesini gezebildik.

Mermer Dağları Vietnam Savaşı esnasında sığınak ve gözlem noktası olarak da kullanılmış.
Tekrar yola koyulduktan bir süre sonra bir köyün resim gibi tarlalarında durduk. Köyün adı Tra Que. Bitki Köyü olarak da anılıyormuş. Buranın halkı organik tarım yapıyor ve yetiştirdiği aromatik otlarla tanınan bir yer. Taze nane, Tayland fesleğeni, kişniş, tarhun, yeşil soğan ve marul, yetiştirdikleri ürünler arsında.
Yolculuğumuzun sonunda Hoi An’a ulaştık. Burası Da Nang’a 30 kilometre mesafede bir kasaba. Nüfusu bugün bile yakın çevresiyle birlikte hala 25-30 bin civarındaymış. Ancak günlük ziyaretçi sayısı 50 bin civarında. Geçmişi 15. yüzyıla kadar dayanan, Thu Bon ırmağı kıyısında kurulu Hoi An, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde.

Kentin özgün dokusu ve mimari özelliklerinin çok iyi korunduğu hemen dikkati çekiyor. Tarihte bir liman kasabası olarak önem kazanan Hoi An’da Çin, Japon Fransız ve Vietnam mimarisinin harmonisi güzel bir ortam oluşturmuş.

Japonların inşa ettiği ve o nedenle Japon Kapalı Köprüsü olarak isimlendirilen köprü kasabanın önemli yapılarından biri. 1590’da yapılmış. Depremlerde yıkılmadığından, yerel kültürde kutsal bir yeri var. Köprünün yıkılması halinde ülkenin sonunun geleceği konusunda bir inanış hakim.
Japon Kapalı Köprüsü’ne ek olarak Hoi An’da görülmesi gereken en popüler yerlerden biri de Quang Cong Pagodası. 1653’de bir Çinli komutan olan Quang Cong tarafından yaptırılmış. Vietnamlılar ona Quan Van Troung diyorlarmış. Yetenekli, kararlı, cesur ve adaletli olmasıyla ün salmış. Tapınak ise Çin-Vietnam mimarisinin bir sentezi olarak ortaya çıkmış.

Padoganın içerisinde tavandan sarkan tütsüler ise buraya ayrı bir güzellik katıyor.

Ho An’da sanat galerileri ve yerel sanatçıların eserlerini satan yerler de çok yaygın. Kasaba sanatçıları ve terzileriyle de çok tanınan bir yer. Yerel sanatçıların ürettiği eserlerin bazısı epey pahalı, ancak çok ucuza ilginç ürünler de bulmak olası. Örneğin buradan aldığımız pirinç kağıt üzerine bir kaç basit çizgiyle yapılmış kayık ve benzeri motiflerden oluşan resimler yemek odamızın duvarında hala duruyor. O zaman tanesini 1$’a (bir dolar) almışız. Herhalde İstanbul’da çerçeveleri için çok daha fazla ödemiştik.

Kasabanın biraz yan sokaklarına girdiğinizde ilginç görüntülerle karşılaşabiliyorsunuz. Ağırlıklı olarak kadınların oluşturduğu seyyar satıcı grupları, yerel halka hitap eden dükkanlar, sizi turistik ortamın bir miktar dışına çıkarıyor.

Kadınların başlarına güneşten korunmak için taktıkları şapkalara da kısaca değinmek istiyorum. Bu şapkaların adı ‘Non La’. Benzerleri Çin, Japonya, Kore, Filipinler ve Endonezya’da da bulunmakla birlikte, oralarda Vietnam’daki gibi günlük hayatta bu kadar yoğun olarak kullanılmıyormuş. Hatta Girne’de Çarşamba pazarında satış yapan Vietnamlı kadınların başında bile bu şapkalardan görmek olası. Hue, Ninh Binh ve Hoi An bu şapkaların önemli üretim merkezlerinden. Ben de bir sanat eserleri satıcısında bu şapkaların üretimini görme şansına sahip oldum.
Üretimi her zaman olduğu gibi yine kadınlar yapıyordu. Non La’nın ana malzemesi palmiye yaprakları. Bazen bambu da olabiliyormuş. İskeleti ise bambu olmak zorunda. Dikişi için eskiden ipek iplik kullanılırmış, şimdilerde ise naylon iplik yerini almış. Su geçirmezliği artırmak için nadiren olsa da şapka verniklenebiliyormuş. Şapkaların içerisine bazen desenli kağıtlar ya da yazılar yerleştiriliyormuş. Işık altında bu yazılar görülebiliyor ve bunlara şiirli şapka deniyormuş. Biz de eşimle birer tane aldık. İstanbul’daki evimizde dekoratif olarak bir köşede duruyor.

Bu ara sokakların birinde enteresan bir kadın berberine de rastladım. Fotoğraflamaktan çekindiğim berberin kapısına çıkarılmış olan bir sandalyede bir kadın berber yine bir kadın müşterisinin saçları arasından bit ayıklıyordu. Ayıkladığı bitlerin belini kıran berber daha sonra bu bitleri sokağa atıyordu. Benzer bir olayı daha önceleri Kenya’da maymunlar arasında görmüştüm. Orada da bir maymun başka bir maymunun başından bitleri ayıklıyor, ancak yere atmak yerine ağızına atıyordu. Evrim böyle bir şey olsa gerek!
Hoi An’a gidip de kıyısında kurulu olduğu Thu Bon nehrinde balıkçılarla küçük teknelerle bir gezi yapmadan olmuyor. Bu sayede fotoğraf çekme meraklıları da bambudan yapılmış teknelerde balık tutan köylülerin ağ atma gösterisini resimleyebiliyor.


Hoi An’da oldukça hareketli ve renkli bir gün geçirdik. Vietnam’a yolu düşenlere bu kasabayı mutlaka ziyaret etmelerini öneririm.
(devamı haftaya)
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.