Ülkeye ilk defa 1950’de savaş için gittik. Artık iki halkın birbirini daha yakından tanıması için gitme zamanı. Küçük de olsa bu dost ülkede keşfedecek ve sizi heyecanlandıracak çok yer var .
1- Pasaportunuzu uzatın, Türkçe anlatsınlar
Güney Kore vizesi, kapıda alınıyor. Görevliye pasaportunuzu verdikten sonra cihaz sizinle kendi dilinizde konuşuyor: “Kameraya bakın, iki elinizin işaret parmaklarını cama yerleştirin.” Dert anlatmanıza gerek yok. Vizeniz size ufacık bir kâğıt şeklinde veriliyor. Üç ay geçerli.
2- Otobüste sessiz olmak şart
Burada Japonya’daki gibi ışıklı tabelalarla bezeli binalar, bilim kurgu filmlerinin platosunu aratmayan sokaklar yok. Şehirleri oldukça sade. Güney Koreli rehberimiz Sunny Kim, “Seul’de sabah 08.00-10.00 arası inanılmaz bir trafik olur” dedi ama bahsettiği trafik, İstanbul’dakinin yanına bile yaklaşamaz nitelikteydi. Bir de uyarısı vardı: “Koreliler otobüste uyur. O yüzden otobüste kesinlikle sessiz olmalısınız.” Seul’u kuş bakışı görmek isterseniz istikametiniz, 555 metre uzunluğundaki Seoul Sky olmalı. Burası, aynı zamanda dünyanın en yüksek beşinci binası.
3- Kim soyadı neden bu kadar yaygın?
Güney Kore’de en çok kullanılan soyadlarından biri Kim. Bu, Kore Yarım adası’nın güneyinde uzun süre hüküm süren Silla Krallığı’nı yöneten ailenin soyadıydı. Ülkede yüzyıllarca soyadları, sadece hanedan üyeleri ve soylular tarafından kullanıldı. 1894’te Kore’deki sınıf sistemi kaldırıldı, 1904’te vatandaşlara soyadı almaları zorunlu kılındı. Çoğu kişi Kim soyadını seçti. Herkes aynı Kim ailesinden değil tabii. Ataları Gyeongju bölgesinde yaşayan Kim’ler Gyeongju Kim olarak geçiyor, böylece kendilerini ayırabiliyorlar.
4- ‘Burada sağlıklı ol, iyi ol’
Seul’de turistlerin ilk durağı, Gyeongbokgung Palace. 1395 yılında inşa edilen bu sarayın adı ‘bereketin keyfini sürmek’ anlamına geliyor. Saraydaki binaların hangilerinin daha önemli olduğunu anlamak için, çatıdaki heykelciklerin sayısına bakmanız gerekiyor. Ne kadar çok heykelcik varsa, o bina o kadar önemli demek. Kral’ın evinin üzerinde “Burada sağlıklı ol, iyi ol” yazıyor. Kralın bir karısı, genelde de üç cariyesi olurmuş. Japonların Güney Kore’yi işgali (1910-1945) sırasında bu saray kısmen yıkılmış, Japonlar Hükümet Binası inşa etmiş. İşgalin sona ermesiyle, saray orijinaline uygun şekilde yeniden inşa edilmeye başlandı. Saraya giriş bileti, 3 bin Won. Bu arada, bin Kore wonu, 4.8 Türk Lirası ediyor. 10.00 ve 14.00 saatlerinde askerlerin nöbet değişim töreni de ücretsiz izlenebiliyor.
5- Balmumu müzesinde Koreli ünlülerle tanışın
Güney Kore’deki kültür mekânlarının önemli bir kısmında mescit olduğunu biliyor muydunuz? Seul’deki Grevin Müzesi, o mekânlardan biri. İçinde 85 ünlü ismin balmumu heykelinin olduğu bu müzede, tura başlamadan önce Müslüman turistlere bir saygı göstergesi olarak, bu mescidin tanıtımı yapılıyor. Müze, pazardan perşembeye 09.30-19.00, cuma ve cumartesi günleri ise 09.30-21.00 saatleri arasında açık. Son giriş, kapanıştan 45 dakika önce. Biletler, 18 bin Won.
6- Bibimbap yemeden dönülmez
Seul’deki Gobong Samgyetang adlı restoranda ‘Sanghwang Samgyetang’ adlı yemek epey meşhur. Çömleğin içinde çorba, çorbanın ortasına yerleştirilmiş pilav dolgulu bir tavuk yemeği bu. İçinde ginseng var, fiyatı 16 bin won. İnek eti çok pahalı olduğu için çok özel günlerde tüketiliyor, en sık domuz eti yeniyor. Köpek eti de yeniyor ama rehberimiz Sunny nadir yendiğini vurgulamak için “Arayıp da bulmanız lazım” dedi. Çeşnili lahana turşuları kimchi her restoranda meze olarak önünüze gelecek. Nilüfer çiçeği kökü çok lezzetli. Seul’e arabayla bir buçuk saatte gidilen Jeonju şehri (Okunuşu: Çoncu) eski tip Kore binalarını görebileceğiniz bir yer. Buradaki ‘Hankook Jib’ (Kore Evi) adlı restoranda 1952 yılından beri servis edilen ‘Bibimbap’ adlı yemek, Kore mutfağının baş tacı. Pirinç pilavı ve çeşitli sebzelerle hazırlanıyor. Mekân, 2011’de Michelin Rehberi’ne ‘Güney Kore’de bibimbap’ı en iyi yapan restoran’ unvanıyla girmiş. Fiyatı, 11 bin won.
7- Yerel marketler destekleniyor
Kore’nin yerel içkisi olan ‘soju’ bir pirinç likörü. Ya shot yapılıyor ya da birayla karıştırılarak tüketiliyor. Alkolsüz ama yerel bir içecek isterseniz, red bean latte (Kırmızı fasulye lattesi) denemelisiniz. Fiyatı 4500 Won civarı. Kafede değil ama bir restoranda ‘aloe vera punch’ görürseniz onu da mutlaka deneyin. Kore, ayrıca ginsengin ana vatanı. Ginsengi sadece çay olarak değil, şeker veya jöle şeklinde de tüketiyorlar. Güney Koreliler yemek sonrasında tatlı yemiyor; turunç, limon veya greyfurttan elde edilen meyve şurubuyla yapılan çayları içiyor. Bütün hamur işleri, bisküvileri, kekleri sizi şaşırtacak çünkü şeker oranı bizdekilere göre epey az. Bu ürünleri almak için süpermarketler iyi bir alternatif. Ancak bu marketlerin geleneksel pazarları desteklemek için üç-dört haftada bir kapandığını belirtelim.
8- Alışveriş edelim ama nereden?
Alışveriş için en popüler yerlerden biri, Seul’deki Myeongdong. Burası, hem onlarca yerel kozmetik mağazalarının olduğu hem de envai çeşit sokak lezzetini tadabileceğiniz bir muhit. Pişmaniye’ye benzer bir tatlıları var. Adı, Kkul Tarae. Satıcı, ağzınızdan pişmaniye lafını duyunca, Türkçe birkaç kelime ederek sizi şaşırtabilir. Kozmetik alışverişi için acele etmeyin, her mağazanın fiyatlarına bakın. Biz o meşhur maskelerinin en uygununu Etude House adlı mağazada bulduk mesela. Şunu unutmayın: 1000 veya 2 bin won’a gördüğünüz ürünü almamak pişmanlıktır! Güney Kore, döviz kuru nedeniyle bize pahalı bir ülke. “Güzel şeyler alayım ama az para ödeyeyim” diyorsanız, Daiso mağazalarında, kişisel bakımdan kırtasiyeye, zücaciyeden hediyelik eşyalara kadar pek çok ürünü bulabilirsiniz. Sokakları gezerken, herhangi bir kafeden aldığınız kahvenin kartonunda, billboardlarda, hemen her zücaciye ürününün üzerinde, Güney Koreli Pop (K-Pop) gruplarının posterlerini göreceksiniz. Hatta bazı sokaklarda içinde şarkıcıların maketlerinin olduğu kabinler kurulmuş. İçeri girip ‘onlarla’ selfie çekin diye… Şehirde balgam küpleri de var. Sigaranın zehrini yutmak istemeyen Koreliler, bu küplere tükürüyor.
9- Kâğıt yapmayı deneyin
Zamanınızı daha çok kültürel etkinliklere ayırmak isterseniz, kâğıt yapmaya ne dersiniz? Jeonju’daki HISC Hanji Industry Support Center’da (Hanji Endüstri Destek Merkezi) geleneksel Kore kâğıdı olan ‘hanji’yi. Dut ağacından yapılan bu kâğıt, sadece defterlerde kitaplarda değil, pencere pervazlarında dahi kullanılabilen, bin yıl dayanabilen bir kâğıt. Bu deneyimin ücreti, 2 bin Won. Seul’deki K-Style Hub ise Kore turizmi hakkında bilgi veren bir kültürel mekân. Burada sadece geleneksel tatlı ve içecekleri değil, kimchi, bibimbap, sangyetang gibi meşhur Güney Kore yemeklerini de eğitmenler eşliğinde pişirip tadabilirsiniz. Rezervasyon yaptırmayı unutmayın: hansikculture@hansik.org
10- ‘Anne, seni düşünerek yaşıyorum’
Güney Kore’yi en ilginç yapan yerlerden biri DMZ. Yani, Kore Tarafsız Bölgesi. Seul’e 53 kilometre mesafede. Bölgeye girişte bir asker pasaportları tek tek kontrol ediliyor. Askerin fotoğrafını çekmek yasakmış ve fark ederse telefona el koyabilirmiş ama biz çektik. Koreli rehber bu yasaktan bahsetmeden hemen önce mi çektik yoksa yürek mi yemiştik, o an çok korktuğumuz için hatırlayamıyoruz.
Sınırdaki dikenli teller, dilek kurdeleleriyle dolu. Bir kadın, Kuzey Kore’den Güney’e geçtiği gün, sınır kapanmış. Yıllardır kardeşi, annesi ve babasından ayrı yaşıyormuş: “Sizi özledim. Sizi görmek istiyorum. Çok üzülüyorum. Anne, seni düşünerek yaşıyorum.” Bir başka kurdelede, “Kuzey Kore’yle Güney Kore’nin bir an önce birleşmesini umuyorum” yazıyor, bir diğerinde “Ailem her birlikte mutlulukla yaşasın istiyorum.” Kore, 1953 yılında Kuzey ve Güney olmak üzere bölündükten sonra ayrı düşen aileler, sınırda en son bu yılın ağustos ayında buluştu.
DMZ’de turistlere açık dört durak var. Birincisi, Third Tunnel (Üçüncü Tünel). 1953’te kazılan, ama 1978’de keşfedilen 1635 metre uzunluğundaki bu tünelden, saatte 30 bin asker Kuzey’den Güney’e geçmiş. Aşağı ya yayan ya da tek raylı trenle iniliyor. Yürüyecekseniz 9200, trenle inecekseniz 12.200 Won ödüyorsunuz. Biz trenle indik ve baret rengimiz sarıydı. Yayan inenlerin baret rengi mavi. Eğer tünelde mavi baretini sizinkiyle değiştirmek isteyen olursa, yayan kalırsınız.
Tünelden çıkınca sekiz dakikalık bir belgeselle Kuzey-Güney Kore Savaşı’nın görüntüleri ve ayrılığa götüren olaylar anlatılıyor. Sonraki durak, Dora Observatory (Dora Gözlemevi). Dürbünle Kuzey Kore’ye bakabiliyorsunuz. Rehberimiz Sunny, gözlerini dürbünden ayırdığında şöyle dedi: “Bu sınırda yakın zamana kadar aşırı yüksek sesle çalınan şarkılarla iki devlet birbirine psikolojik propaganda uyguluyordu. Kuzey’de geleneksel şarkılar, Güney’de K-Pop şarkıları çalıyordu. Kuzey sınırındaki genç askerler bu şarkıları duyunca Güney’e gitmek için içi gidiyordu. Hatta bir asker Güney’e kaçarken vuruldu, Güney’deki hastanede gözünü açar açmaz K-Pop şarkıları dinlemek istemişti.” DMZ’de, bir zamanlar iki ülkenin başkenti arasında tren seferlerinin düzenlendiği ama şu an faaliyette olmayan Dorasan Station (Dorasan İstasyonu) da görülebilir.(Hürriyet/İpek İzci)
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.