COVID-19 salgını tüm dünyayı etkisi altına aldı. Uçuşların çoğu yapılamıyor. Ancak uçmak zorunda olanlar halen var. Peki virüs salgını sırasında yapılan uçuşlarda hangi önlemler alınmalı?
Dünyayı tahminlerin üzerinde etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (COVID-19) bulaşan hasta sayısı 1 milyon 200 bini, hayatını kaybedenlerin sayısı 64 bini aştı. Türkiye’de ise vaka sayısı 23 bini geçerken, 501 kişi de COVID-19 dolayısıyla yaşamını yitirdi.
Küresel anlamda her sektörü olumsuz etkileyen koronavirüs salgınında havacılık sektörü ayakta kalmak içn adeta savaşıyor. Uçaklar parka çekilirken, havalimanları kapanıyor. Pandemi büyüdükçe, seyahat endüstrisi belirsiz bir gelecekle karşı karşıya ve uyum sağlamak için çırpınıyor.
Çok az sayıda olsa da halen uçmaya devam eden yolcu ve kargo uçaklarında her zamankinden daha fazla hijyen protokollerine tabi tutuluyor. Ancak virüsün tehdidi ortadan kalktığında, taşımacılık endüstrisi enfeksiyon hakkında artan endişelerle karşı karşıya kalacak.
CNN Travel’in aktardığına göre, küresel salgının hemen ardından, havayollarının yolcularına sunduğu sıcak havlu servisini askıya alması gibi basit, tüm uçaklarını dezenfektanla silmesi gibi zorlu önlemleri benimsemesi gerekiyor.
Virüsün nasıl yayıldığı hakkında daha fazla veri elde edildikçe, bu tür önlemlerin daha da genişlemesi beklenebilir. Hatta uçak kabin tasarımının bazı yönlerinin bile yeniden düşünülmesi gündeme gelebilir.
Hijyen önlemleri
Peki yolcular gelecekte hastalığın yayılması hakkında onlara huzur vermelerini bekleyebilirler mi? Uçakların virüslü yolcuları kıtalar arasında taşıyarak virüsün yayılmasını hızlandırdığı açık olsa da, kabin içindeki bulaşma riskleri daha az biliniyor.
Dünya Sağlık Örgütü yönergelerine göre enfekte bir kişinin bir uçuşta ikili koltukta oturması, yanındaki yolcu açısındn birincil risk faktörü olarak tanımlanıyor. Ancak bir uçuş sırasında hareket eden yolcular da virüsün bulaş potansiyelini artırabiliyor. 2003 SARS salgını sırasında bir yolcunun uçaktaki 120 kişiden 22’sini enfekte etmesi, iki sıralı koltukların dışındaki yolcuların da tehlike altında olduğunu ortaya koyuyor.
Bununla birlikte, 2018’de 10 kıtalararası uçuşta yolcu davranışını inceleyen bir araştırmacı ekibi, pilotların yüzde 62’sinin havadayken hareket etmesine rağmen, 229 yüzey ve hava örneğinin hiçbirinin solunum yolu hastalıkları için pozitif test sonuç vermediğini gösterdi.
Çalışmaya önderlik eden Atlanta Emory Üniversitesi’nden Vicki Stover Hertzberg, “Biraz şaşırdık, çünkü 10 uçuşu araştırdık, bunun sekizi grip sezonunda gerçekleşti. Uçakta bulduğumuz bakteriler evinizde, ofisinizde veya insanların normalde sıkça bulundukları yerlere çok benzediği oldu. Hava yolculuğundan kaynaklanan enfeksiyonların çoğu, enfekte olmuş birinin A noktasından B noktasına taşınmasıdır” diyor. Ancak Hertzberg, havayollarının uygulamaya koyduğu yeni hijyen önlemlerinin gerekli olduğunu ve bunu alkışladığını söylüyor.
Filtrelenmiş hava
Modern uçaklar, verimliliği hastanelerde ameliyathanelerde kullanılanlara benzer HEPA (yüksek verimli az hava) adı verilen özel filtrelerle donatılmıştır. Uçak kabininin kalitesi çok dikkatlice kontrol edilir. Kabin içindeki havanın dışarıdaki hava ile değişmesi ve yeniden dolaşıma giren kabin havasının süzülmesi, havanın saatte 20-30 kez değiştirilmesini sağlar. Bu düzeydeki bir havalandırma herhangi bir yapıdakinden çok daha fazladır ve mikrop bulaşma düzeylerinin alt sınırlarda tutulmasına yarar. Modern uçaklar kabin havasını yüzde 50’ye varan oranlarda dolaşıma sokar. Dolaşan hava; madde, bakteri, mantar ve birçok virüs parçacıklarını yakalayan HEPA filtreleri içinden geçer.
Indiana’daki Purdue Üniversitesi’nde, yolcu araçlarındaki hava parçacıklarının yayılmasını ve bunların nasıl izleneceğini araştıran mühendislik profesörü Qingyan Chen, “Yolcu yoğunluğu çok yüksek olmasına rağmen, havalandırma sisteminden gelen hava çok temiz, çünkü HEPA filtreleri 0,3 mikron veya daha büyük çaplı parçacıkları yüzde 99 veya daha yüksek bir verimle engelleyebilir” diyor. Bununla birlikte Chen, bunun kabin içindeki tüm havanın temiz olduğu anlamına gelmediğini de sözlerine ekliyor, çünkü hapşırma, öksürme, konuşma veya solunum yapan bir kişi, HEPA filtresi onları yakalama şansına sahip olmadan önce yanındaki yolculara iletilebilecek damlacıklar yayar.
Kontollü ve yavaş biniş
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’ne göre, bir uçakta bulaşıcı bir hastalığa yakalanma riski, diğer sınırlı alanlardan daha düşük. IATA’nın tıbbi danışmanı Andrew Powell, “Şimdiye kadar (…) bir yolcunun bir uçuş ekibine COVID-19 aktarmış olabileceğine dair çok az sayıda örneğimiz var” diyor. Bunun nedeni, Powell’a göre, yüksek kabin hava akış hızları, yolcular arasındaki göreceli temas eksikliği, yüz yüze görüşmelerin olmaması ve iyi durumda değilken uçmanın önlenmesi konusunda yaygın farkındalık gibi bir dizi faktör olabilir. Powell, uçak mürettebatının evde ya da konaklama alanlarında enfekte olduğuna dair çok daha fazla vaka olduğuna vurgu yapıyor.
Ebola salgınını araştıran bir ekip, uçağa binme sırasında enfeksiyon bulaşma riskini inceledi. Araştırma sonucunda yolcuların sıralara veya gruplara göre değil, uçağa rastgele binmesinin bulaş riskini azalttığını tespit etti.
IATA’nın tıbbi danışmanı Andrew Powell, bu duruma dikkat çekiyor. Uçakların hijyen açısından çok kontrollü olmasına rağmen biniş sürecinin çok kısa olduğunu hatırlatıyor. Powell’a göre, COVID-19 salgını sürecinde uçuş gerçekleşecekse, en az 1,5 metrelik fiziksel mesafeyi sağlamak için binişlerin kontrollü ve daha yavaş yapmak önemli.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.