Dr. Aslan YAMAN
aslanyaman@yahoo.com
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze sistemi alması üzerine, Amerikan Senatosunun Dış İlişkiler Komitesi hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Senatörlerin oybirliliğiyle CAATSA-Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act’ın uygulanmasına karar verdi. Bu kanunu bizim kanunlarımızı adlandırdığımız şekilde adlandırsaydık, Amerikanın Düşmanlarına Müeyyideler Uygulamak Suretiyle Karşılık Verilmesi Hakkında Kanun demiş olacaktık. Bu Kanunun, İran ile 2015’te imzalanan 5+1 anlaşmasının tek yanlı olarak tanınmadığının ilan edilmesinden hemen önce yeniden düzenlenerek 2 Ağustos 2017’de yayınlandığı da belirtilmelidir. O halde, herhangi bir ülkeye karşı müeyyide uygulanması kararının alınması Amerikan düşmanlarına savaş ilan edilmesinden önceki bir aşamayı ifade ettiği ve sorunların hallinde halen barışçı yolların bulunabileceği anlamına da geliyor. Daha evvel Kuzey Kore, İran ve Rusya ile ilgili alınan müeyyide kararları da bu kanuna uygun olarak alınmıştı. Esasında, Kanun’un uygulanması ile görevli Hazine Bakanlığı Sitesine girildiğinde de daha çok mali müeyyidelerin uygulandığı ve dünyanın pek çok ülkesinin bu müeyyidelerin muhatabı olduğu görülüyor.
Kararın yürürlüğe konması, Başkanın onayına bağlı olmakla birlikte, Başkan alınan kararı tümü ile görmezden gelerek uygulamaya koymam diyemiyor, ancak 180 güne kadar uygulamayı erteleyebiliyor. Başkan müeyyide uygulamasını onaylarsa Yasa’da yer alan 12 müeyyideden 5’ini yasa gereğince seçmek durumunda. Mesela İran’a uygulanan müeyyideler 12’de 12 Rusya’ya uygulanan müeyyideler 12’de 8 gibi. Müeyyide uygulanması kararı Senato’daki Dış İlişkiler Komitesinde alınmış ve bir yasa olmamakla birlikte tavsiye niteliğinde bir karar olmadığından müeyyidelerin tümü ile kaldırılması kararı da aynı Komitenin aksi yönde bir karar almasıyla mümkün olabiliyor. Bu yönüyle Komitenin daha önce Halkbank ile ilgili almış olduğu ve Halkbank’a müeyyide uygulanmasını tavsiye eden kararından farklı bir karardır. (Halkbank kararında şimdi Dışişleri Bakanı olan Senatör Mike Pompeo’nun da imzası vardı)
Amerikan siyasal sisteminde siyasal kutuplaşmanın çok keskin olmadığı ve alınacak bir kararda veya çıkarılacak bir yasada Senatör ve Temsilciler Meclisi Üyelerinin parti farkı gözetmeksizin sunulan bir teklife oy verdikleri görülmekle birlikte, özellikle Cumhuriyetçi Başkan ve Kongrelerde Cumhuriyeçi çoğunluk sağlandığı zaman bu durum çok da kolay olmuyor. Hatta bu konuda kör parti fanatizminden sıklıkla şikayet edildiğine de tanık olunuyor.
Müeyyide kararının alınmasından sonra Amerika’da Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının yetkilileri ile Senatörler Başkan’a sert bir şekilde baskı yapmaya başladılar. Bu baskıların sonucunda ,Türkiye F-35 programından çıkarılarak teslim alınan ilk uçaklar için eğitime giden pilotların 31 Temmuz 2019 tarihine kadar Amerika’yı terk etmesi talep edildi. Pentagon tarafından yapılan çalışmada da Türkiye’nin F-35 ortaklığından çıkarılmasının Amerika’ya maliyetinin 500-600 milyon Dolar Türkiye’ye maliyetinin de 10-30 milyon Dolar olacağı da hesap edilerek hükümete bildirildi.
Göründüğü kadarıyla, Türkiye’nin S-400 ve F-35 savaş uçağını eşzamanlı çalıştırması durumunda, uçakla ilgili gizli bilgilerin Rusya’nın eline geçmesi ve Türkiye‘deki Rus etkisinin artarak Moskova ile kilit bir NATO müttefiki arasındaki savunma bağlarının artmasından Amerika ciddi şekilde endişe duymaktadır.
1974’te Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında uygulanan ambargolarla en sıkıntılı dönemini yaşayan Türk_Amerikan ilişkileri daha sonra 2003’te Irak Tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedilmesi ile başka bir sıkıntılı dönem yaşanmış ve amborga krizinin Yunanistan’ın NATO’ya dönmesine onay vererek, Irak krizini de Irak’ın kuzeyinde fiili bir Kürt devleti kurulmasına göz yumarak çözmüştü. Son olarak Suriye’de PKK’nın Amerika tarafından meşrulaştırılması Türkiye’yi adeta yeni bir alternative aramaya yöneltmiştir ki; S-400 krizinin bu arayışın sonucunda ortaya çıktığını ileri sürmek çok yanlış olmaz.
Peki S-400’ler teknik olarak Amerika’nın endişesini haklı çıkaracak teknik üstünlüğe sahip bir sistem midir ?
Bu soruya, eğer doğru bir şekilde kullanılırsa hemen diye cevap vermek mümkündür. Yerden havaya modern füze sistemleri SAM (Soil to Air Missile) menzillerinin uzaması durumunda uygun bir şekilde desteklenir ve konuşlandırıldığı yer doğru seçilerek doğru bir şekilde kullanılırsa mevcut hava savunma sistemlerinin en etkin olanlarının başında gelmektedir. Menzili S-75 km olan ilk SAM füze sisteminden sonra hem menzili hemde kaabiliyetleri artırılan sistem S-300 haline geldikten sonra, dünyanın çeşitli ülkelerine konuşlandırılmıştır. Venezüella, Cezayir, Mısır, Suriye, İran, Azerbaycan, Ermenistan Vietnam, Kazakistan, Belarus, Ukrayna, Bulgaristan, Yunanistan ve Slovakya hali hazırda S-300 sistemine sahiptir. Çin ve Rusya’da hem S-300 hem de S-400 konuşlandırılmış durumdadır.
S-300 ve S-400’ler ciddi yeteneklere sahip silahlar olarak şu anda dünyada var olan SAM füzeleri içinde en iyi olanıdır. Geliştirildiği söylenen S-500’lerle bu füzelerin hem menzilleri uzatılmış olacak ve hem de farklı hedeflere aynı anda vuruş yapabilecek esnek yeteneklere (öncelikle uçaklar olmak üzere, gemiler ve bir dereceye kadar balistik füzeler dahil) ve eğer Rusya’nın iddia ettiği doğruysa bazı gizli yetenekler içeren gelişmiş sensörlere sahip kılınarak geliştirilmektedir.
Yetkili ve iyi eğitimli personelin kullanımındaki uzun menzilli modern S-400’lerin verebileceği zarar potansiyeli ile ciddi bir caydırma gücü vardır. Büyük önemdeki havada yakıt ikmali yapan tankerler ve erken uyarı ve kontrol uçakları gibi kilit düşman uçaklarını kolayca hedef alabilir, esnek hedefleme kaabiliyeti nedeniyle de farklı türdeki tehdit ve saldırılara karşı savunma yapabilir. Sınırlı bir şekilde de olsa da en modern savaş uçaklarını vurma imkanını da sunar. Hemen belirtilmelidir ki S-400’ler tek başına bütün bir hava savunma sistemi değil, bütün bir hava savunma sisteminin önemli bir parçasıdır. Diğer modern hava savunma sistemlerinden izole edilmiş olarak kullanılmamalı, desteklenmelidir. Füze sistemi konuşlandırılırken coğrafi faktörler dikkate alınmalı, sistemin sensörlerini engelleyebilen dağlık özelliklerle birlikte, sistemin işleyişine büyük ölçüde zarar verdiği göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, alçak uçan bir hedef, yüksek uçan bir hedeften çok daha uzun bir S-400 müdahalesini önlemek için coğrafi özelliklerden ve yerin eğriliğinden faydalanabilir. Bu yüzden alçaktan uçan bir füzeye karşı yüzlerce değil daha yakın mesafedeki bir başarı şansı daha yüksektir.
Bu özellikler bize S-300 ve S-400’lerin tek başına sistemler olarak çalışmak üzere tasarlanmadıkları ve en geniş kapsamlı entegre hava savunma sisteminin IADS’nin (Integrated Air Defense System ) bir parçası olarak etkili oldukları gerçeğini vermektedir. Etkili bir IADS, çok kısa bir aralıktan çok uzun bir aralığa kadar farklı SAM katmanlarından oluşur. Ayrıca, farklı tipte düşman hedeflerinin tespiti için birçok farklı radar ve diğer sensörler içermelidir. Sensörlerin coğrafi kapsamı ne kadar büyükse, o kadar yoğun (içindeki farklı sistemlerin sayısı) ve IADS ne kadar teknolojik olarak gelişmişse, belirli bir hava sahasını koruma yeteneği o kadar büyük olur. Yani diğer tüm yerden havaya sistemlerinde olduğu gibi S-400’lerde bir takım oyuncusudur.
S-400’leri değerlendirirken bir iki noktaya daha değinemekte fayda var. Rusya ve Çin geniş coğrafyalarına rağmen, S-300 ve S-400‘ün en etkili kullanıcıları olan ülkelerdir. Her iki ülkede de füze sistemleri, çok sayıda avcı uçağı tarafından da desteklenen çok yoğun ve gelişmiş bir IADS’ye bağlanmıştır. Türkiye’nin S-400’leri Çin ve Rusya gibi etkili bir şekilde kullanmayacacağı açıktır. Mevcut durum S-400′ün önemli sayıda etkili SAM sistemi ile (mesela daha kısa menzilli Patriot füzeleri ile) desteklenmediği, ancak, savaş uçakları ile destekleneceği için yine de çok yararlı olacağı kesindir. Türkiye, S-400’leri kritik bir yetenek boşluğunu doldurmak için satın aldı, çünkü bu sistemi satın almadan önce balistik anti-füze savunma sistemini henüz gerçekleştiremememiş bir ülke konumundaydı.
Savunma alanındaki bu değerlendirmelerden sonra bile, Türkiye açısından konunun daha karmaşık olduğunu söyleyebiliriz. Soğuk Savaşın devam ettiği yıllarda SSCB’den alınan Seydişehir Alüminyum ve Iskenderun Demir Çelik gibi sanayi tesislerinin varlığını dikkate alırsak askeri olmasa da ekonomik manada Rusya ile Türkiye arasında bir ortaklık sözkonusu olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, Rusya Federasyonu ile yapılan anlaşmalarla karşılanan yerel ihtiyaçlar ve diğer ülkelere geçirilen boru hatları dolayısıyla elde edilen gelir üzerinden Rusya’nın sahip olduğu hidrokarbon kaynaklarına duyulan ihtiyaç ortada duruyor. Ülkenin ihtiyaç duyduğu elektriğin % 55’inin gazdan elde edildiğini ve yapımı planlanan 2 nükleer santralden daha evvel devreye alınacak olan Akkuyu Nükleer Santralinin ROSATOM tarafından yapıldığı, uranyum çubuklarının kullanıldıktan sonra tekrar zenginleştirilmesi işinin de aynı şirket tarafından yerine getirileceğini dikkate alırsak bu ortaklığın seviyesi kaçınılmaz olarak daha da artacaktır.
Diğer yandan, Türkiye için kritik önemdeki Suriye’nin toprak bütünlünün sağlanması konusunda romantik dış politika yaklaşımları yerini yalın gerçeklere terk etmiş görünüyor. Suriye’den Türkiye’nin bütünlüğüne yönelen tehdite direnmenin yolu şu anda Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya bağlıdır. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adıyla PKK’yı meşrulaştıran Amerika’dan en çok rahatsız olanların başında Rusya’nın candan müttefiki Suriye Rejimi gelirken bu noktada Türk hükümetinin derinden düşmanlık beslediği Rejime ne kadar çok ihtiyaç duyulduğu da ortaya çıkmış oluyor. Burada dikkati çeken iki temel konu var. Bunlardan birincisi Amerikan silahları ile donatılmış olan SDG’nin bu silahları Türkiye’ye doğrultması durumunda bu silahlara hangi silahlarla karşılık verilecek. Irak’taki 36. paralelin kuzeyi kararı ile Kürtleri koruma altına alan Amerika’nın benzer bir kararı Suriye’de alması durumunda hava üstünlüğünü tamamen kaybedecek Türkiye’nin ülkeyi bir arada tutma gücü kalacak mı ? İkinci önemli konu da Rusya ile anlaşarak gerçekleştirmiş olduğu Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatına benzer bir adımı atmak için Rusya ile daha yakın işbirliği yapmasının şartları ne olacak ?
Çoğu Amerikalının dediği gibi bir NATO müttefikini içeriden ele geçirmenin Putin’e verdiği haz bir yana, Suriye’ye çok yakından bağlı olduğunu düşündüğüm S-400 konusunda, hükümetin milliyetçilik ve milli menfaatler kartlarını masaya sürerek, içeriden gelecek muhtemel tepkileri göğüslemeyi planladığı ekonomik zorlukları göze alan yaklaşımı yeterli olmayacaktır. Daha başta sağlam bir kamu diplomasisi çalışması ile bu S-400 konusu hem Amerikan hükümetine hem de dünya kamu oyuna yeterince açıklanabilir ve Amerikan basınında yer alan eleştiri bombardımanı yumuşatılabilir, Amerika’da yaşayan beşyüzbinden fazla Türk-Amerikan’ın dernekleri ve federasyonları ile Kongrelerin üyeleri daha yakından markaja alınabilirdi. Bunlar olmadı.
Artık S-400’leri kurmak ve çalıştırmaktan başka bir savunma çözümü görünmüyor, Hatta hava savunmasını bir bütün olarak ele alıp, bir an önce entegre hava savunma sistemini yerleştirmekten başka çare yok gibi.
Kısa Özgeçmiş:
Aslan Yaman, 1962 yılında doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra Başbakanlıkta çalışmaya başladı. Doktora çalışmaları için ABD’de bulundu. Doktora çalışmaları sonrasında Daire Başkanlığı görevini yürütürken istifa edip çeşitli özel sektör kuruluşlarında yöneticilik görevlerinde bulundu. Bu görevleri sırasında bulunduğu ülkelerle ilgili derin araştırmalar yaptı. Devletin çeşitli kuruluşlarında devlet teşkilatının işleyişine dair yapılan eğitim çalışmalarında eğitimci olarak görev yaptı. Çeşitli Üniversitelerde dersler verdi. 2001 yılından beri akademik eğitim veren Kültür Ocağı Vakfı'na ait KOCAV AKADEMİ’de Uluslararası Politika, Uluslararası Ekonomi, Dünyanın Yeniden Yapılanma Süreçleri Küreselleşme gibi dersleri veriyor. KOCAV AKADEMİ’de son 10 yıldır Uluslararası İktisadi ve Siyasal İlişkiler Kürsüsünün Başkanı. Gerek mesleki dergilerde gerekse bilimsel dergilerde 100’den fazla makalesi yayınlandı. Dört adet KOCAV Bitirme Projesinde Yöneticilik yaptı. 2015-2016 öğretim yılında Tahran Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak Uluslararası İlişkiler dersi verdi. Nükleer müzakereler hakkında altı konferansa konuşmacı olarak katıldı.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.