“Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.” (Mustafa Kemal Atatürk).
“Benim özgürlüğüm milli bağımsızlığa tek yolun milli üretimden geçtiğine olan inancıma ömrümü vakfetmekti. Çünkü başkalarının kanatlarıyla uçmaya çalışanlar “Hürkuş” olamazlar.” (Vecihi Hürkuş).
Kuşkusuz Türk havacılık tarihinin unutulmaz ismi Vecihi Hürkuş’tur. Onun havacılık aşkı ve mücadelesi, bitmek tükenmek bilmeyen azmi ve enerjisiyle son nefesine kadar devam etti. Havacılıkla ilgili çalışmalarını her zaman nefes kesmeden sürdürdü. Pilotluk yaptı, mühendislik okudu, Türkiye’nin ilk uçağını tasarladı ve üretti. Havacılık okulu açtı, havacılıkla ilgili havayolu şirketi dahil şirketler kurdu. Havacılığın her alanında çalışmalar yaptı.
Mücadele ile dolu hayatı 18 Ocak 1896’da İstanbul’da başladı. Babası Gümrük Müfettişi Ali Feham Bey, annesi Zeliha Niyir Hanım’dır. Üç yaşındayken babasını kaybetmiş, annesinin yanında büyümüştür. İlkokulu Bebek’te, ortaokulu Üsküdar Füyuzati Osmaniye Rüşdiyesi’nde bitirmiştir. Liseye Paşakapısı İdadisi’nde başlamış olup sonrasında sanata olan ilgisinden dolayı Tophane Sanat Okulu’na geçmiş ve bu okuldan mezun olmuştur. Balkan Harbi’ne gönüllü olarak katılmıştır. Daha sonra Tayyare Makinist Mektebi’nden Küçük Zabit (Gedikli/Astsubay) olarak mezun olmuş, makinist olarak Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Savaştan yaralı olarak İstanbul’a dönmüştür. Aynı yıl içinde Tayyare Mektebi’ne girerek ilk uçuşunu yapmış ve pilot diplomasını da alarak tayyareci olmuştur. 1917 yılında Kafkas Cephesi’ndeki, 7. Tayyare Bölüğü’ne katılmıştır. Vecihi Hürkuş başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmıştır. Bir Rus uçağını düşürme başarısı göstermiş ve uçak düşüren ilk Türk tayyarecisi unvanını almıştır. Daha sonra muharebe esnasında uçağı düşerek Erzincan’da Ruslara esir düşmüştür. Düşen uçağını Ruslar ele geçirmesin diye yakmıştır. Esir olarak Hazar Denizi’ndeki Nargin Adası’na gönderilmiş ve orada Azerbaycan Türklerinin yardımı ile kaçmayı başarmıştır. Azmini hiçbir zaman yitirmemiş ve mücadelesini de asla bırakmamıştır.
İstanbul’a gelince Yeşilköy’deki 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde görev almıştır. Bu bölükte görev yaparken avcı uçağı tasarlamaya başlamıştır. Savaş sonunda Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Bu sebeple Vecihi Hürkuş’un uçak projesi yarım kalmıştır. İstanbul işgal edilince de milli mücadeleye katılmış, ülkemizi düşman işgalinden kurtarmak için canla başla mücadele etmiştir. Özellikle İnönü ve Sakarya Meydan Muharebesi’nde çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir Yunan uçağını da düşürmeyi başarmıştır. Burada dikkat çeken nokta yoklukla mücadele ettiğimiz yıllarda kısıtlı imkanlarla eldeki çok az sayıdaki uçakları uçurmayı başarmasıdır. O yüzdendir ki Vecihi Hürkuş’un tüm bu azmi ve mücadelesi takdire şayandır. Elinde ne imkan varsa onlarla uçakların havada kalmasını sağlamıştır. O günkü şartlarda uçak parçalarını ve malzemelerini temin etmek mümkün değildir. Aynı zamanda Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan pilotumuzdur. İzmir / Seydiköy Hava Meydanı’nı işgal eden tayyareci olmuş, TBMM’den üç defa takdirname alarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazanmıştır. Onun havacılık ve milli mücadeleye katkıları milletimizin takdirini kazanmış ve gönüllerde yerini almıştır. Gençlerimiz onu örnek almalı ve geleceğin Vecihileri olmak için mücadele etmelidir. Hayat baştan sona mücadele ile doludur ve bu yolda nice engellerle karşılaşmak mümkündür. Önemli olan bu engellerden yılmadan, usanmadan ve korkmadan yoluna devam edebilmektir.
Kurtuluş Savaşı devam ederken Akşehir’de Jandarma Komutanı Ratıp Bey’in kızı Hadiye Hanım ile 8 Mayıs 1922 tarihinde evlenmiş, İzmir’de Gönül, İstanbul’a döndüklerinde de Sevim isimli kızları dünyaya gelmiştir. Daha sonra Hadiye Hanım’dan ayrılmış ve daha önceleri evlenmek istediği, Anadolu’ya geçtiği için evlenemediği, İhsan Hanım’la 1925 yılında evlenmiştir. 1927 yılında Perran isimli kızları doğmuştur. Burada Vecihi’nin soyadı konusunda bir bilgiyi de vermekte fayda vardır. Soyadı Kanunu 1934’te çıkmış ve 1935’te ise yürürlüğe girmiştir. Kanun çıktıktan sonra onun soyadı “Türküş” olarak kayıtlara geçmiştir. 1949 yılında ise “Hürkuş” olarak düzeltilmiştir.
Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra İzmir’de yeni tayyarecileri eğitmeye başlar. O sıralarda Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağını getirmekle görevlendirilir. Bu hizmeti karşılığı getirilen uçağa “VECİHİ” adı verilince çok mutlu olur, eskiye dayanan uçak tasarlamak ve üretmek düşünceleri tekrar canlanır. Ganimet olarak Yunanlılardan ele geçen pek çok motordan yararlanarak projesini hazırlayıp ilk uçağı VECİHİ K-VI’nın yapımına 1923’te başlar ve 1924 yılında tamamlamayı başarır. Bu kadar kısa bir sürede yokluğun zirve yaptığı ve ülkenin yeni savaştan çıktığı o yıllarda böyle bir uçağı üretmek gerçekten çok büyük bir başarıdır. Buradan çıkarılacak çok önemli dersler vardır. O gün, o zor şartlarda uçak yapılabiliyorsa bugün neden yapılmasın? Hatta en güzeli ve en gelişmişi yapılabilmelidir. Milletimizin evlatları bunu başarabilecek güçtedir. Bugün her türlü imkan fazlasıyla mevcuttur.
Vecihi Hürkuş, ürettiği ilk uçak olan VECİHİ K-VI için uçuş müsaadesi istemiş, uçabilirlik sertifikası için bir teknik heyet oluşturulmuştur. Fakat teknik heyetin içerisinde tayyareyi uçuracak ve kontrol edecek personel bulunmadığından uçuş gecikmiştir. Sonunda teknik heyetten birinin “Vecihi, tayyareni muayeneye memuruz, fakat ne gelebiliyor ve ne de bu işi bitirebiliyoruz; çünkü sen de bilirsin ki aramızda tayyare mühendisi yoktur. Hususiyetle bu tayyare prototiptir.” cevabı üzerine Vecihi Hürkuş ise kendi tasarladığı ve prototip imalatını yaptığı uçağını Seydiköy Tayyare Meydanı’nda 28 Ocak 1925’te uçurarak önemli bir başarıya imza atmıştır. Çünkü heyet, kibarca Vecihi Hürkuş’a başının çaresine bakmasını ima etmiştir. Bu yüzden bu uçuşu yapmak zorunda kalmıştır. Gel gör ki bu başarıdan dolayı takdir beklerken izinsiz uçuş yaptığı için ceza görmüştür. İnsan, bizim ülkenin halleri demeden geçemiyor. Bu olay üzerine istifa eder, Ankara’da kuruluş çalışmaları yapılan bugünün Türk Hava Kurumu olan Türk Tayyare Cemiyeti’ne (T.Ta.C.) katılır. Burada Fen Şubesi’ni organize etmekle görevlendirilir. (“Türk Tayyare Cemiyeti” nin ismi 24 Mayıs 1935’te yapılan 6’ncı Genel Kurul’da “Türk Hava Kurumu (THK)” olarak değiştirilmiştir.)
O yıllarda; Milli Savunma Bakanlığı, Kayseri’de uçak fabrikası kurmak için Almanya ile anlaşmış ve Alman hükümetinin de desteğiyle 1925 Ağustos’unda bir sözleşme imzalanmıştır. %50’si Hugo Junkers’e, %50’si Türk hükümetine ait olmak üzere Kayseri’de kurulan bu şirkete Tayyare Onarım ve Motor Anonim Şirketi (TOMTAŞ) adı verilmiştir. Vecihi Hürkuş bu vesileyle TOMTAŞ adına Almanya’ya gider. Almanya’da Junkers A20 tayyarelerini inceler hatta bazı eksiklikler tespit eder. Eksiklerin düzeltilmesi ve Junkers A35’lerin yapımını üstlenir. 18 Temmuz 1926’da telgrafla memlekete çağrılır ve Junkers A35’in satın alınması için tecrübe uçuşu istenir. Junkers da bu uçuşun özellikle Vecihi Hürkuş tarafından yapılmasını ister. Ayrıca uçağının zamanın en modern ve en yüksek ateş kabiliyetinde iki kişilik av tayyaresi olduğunu ve savaşta her tarafa ateş saçabilme yeteneğine sahipliğini ispatlaması için Fransızların gözde uçağı Nieuport Delage ile savaşını da talep ederler. 1 Ağustos 1926’da yapılan temsili savaşı Junkers A35 kullanan Vecihi Hürkuş kazanır.
Vecihi birçok farklı model uçağı kullanabilen çok yetenekli bir pilottur. Örneğin, Türkiye’de ilk paraşüt gösterisi 16 Eylül 1926 tarihinde Ankara’da yapılmıştır. Bu gösteride Vecihi Hürkuş’un kullandığı Junkers F-13 uçağından Alman paraşütçü Heinke’nin 700 metre irtifadan yaptığı atlayışı Gazi Mustafa Kemal ve Ankaralılar izlemişlerdir.
Vecihi Hürkuş’un hayatı hep mücadeleyle geçmiş ama hiçbir zaman uçma ve uçak yapma sevdasından vazgeçmemiştir. Bu sefer 1930’da Kadıköy’de bir keresteci dükkânını kiralayarak, üç ay içinde ikinci uçağı VECİHİ XIV’ü üretmeyi başarmıştır. İlk uçuşunu 27 Eylül 1930’da Kadıköy Fikirtepe’de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu önünde yapmıştır. Bu uçuştan sonra VECİHİ XIV ile önce Yeşilköy’e, sonra Ankara’ya uçmuştur. Uçabilirlik sertifikası için yine başvuru yapmış, aynı gerekçelerle yani sertifika verecek bir otoritenin bulunmadığı gerekçe gösterilerek Çekoslovakya’ya gitmesi önerilmiştir. Uçağını demonte ederek trene yükletmiş ve Prag’a göndermiştir. Trenle gönderdiği uçağını çok hızlı bir şekilde montaj etmeyi başarmış ve hemen Çek otoritesinin karşısına çıkmıştır. Dokümanlar tercüme edilmiş ve bütün detaylar gösterilmiştir. Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır. 23 Nisan 1931 tarihinde, başköşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uluslararası CINA belgesini almıştır.
Çek otoritelerinden uçuş müsaadesi alan uçak, uçarak Türkiye’ye gelmiştir. Ülkeye gelince ilk olarak Türk Tayyare Cemiyeti yararına Türkiye turu yapmıştır. Ankara’dan başlayan uçuş Aksaray, Konya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ve Yeşilköy’de tamamlanmıştır. Türkiye turu büyük bir ilgiyle izlenmiş olup kurum şubeleri bağışlarla zenginleşmiştir. Bu başarılara rağmen çok ilginç bir şekilde 3 Kasım 1931 tarihli telgrafla Vecihi’nin yardımcısı makinist Hamit’in işine son verilir ve Hürkuş’a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi XIV uçağı da uçuştan menedilir. Bundan sonraki uçuşların Milli Savunma Bakanlığı tarafından verilecek uçakla gerçekleştirileceği bildirilir. Bu durum Hürkuş’un kurumdan tekrar ayrılmasına neden olur. Acaba amaç Türk havacılığının gelişimini engellemek midir? Yoksa sudan sebeplerle yakalanmış önemli bir başarıyı yok etmek midir?
Neden böyle bir hamle yapılır bilinmez! Gerçekte bu uçuşların tek amacı vardı. O da Türk milletine özellikle de gençliğine havacılığı sevdirmekti. Vecihi Hürkuş, havacılığı her aşamada sevdirmeye ve tanıtmaya çalışıyordu. Amacı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “İstikbal Göklerdedir” görüşünü gerçek manada yaşatmaktı. Ama onun yoluna sürekli engeller çıkartıldı. Aslında tarihimizi incelediğimizde benzer olayları yaşayan birçok insanımız olduğunu görürüz. Günümüzde de benzer olayları zaman zaman görmek mümkündür.
Vecihi Hürkuş’un havacılık tutkusu hiç bitmez. 1932’de Vecihi Sivil Tayyare Mektebi isimli ilk Türk Sivil Havacılık Okulu’nu açar. Okulda ilk Türk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen ile beraber 12 pilot yetiştirmiştir. 12 öğrenci arasında diğer kadın öğrenci ise Vecihi Hürkuş’un yeğeni Eribe’dir. Uçuşlardan birinde paraşütünün açılmaması sonucu hayatını kaybetmiştir. İlk kadın havacılık şehidi olarak kayıtlara geçmiştir. Maalesef Vecihi Sivil Tayyare Okulu, parasal sorunlardan ve yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik alamamasından dolayı kapanmıştır. Tabi neden bu güzel faaliyetler hep bu şekilde sonlanıyor anlamak mümkün değildir.
Ayrıca İstanbul Kadıköy’deki atölyede Türkiye’nin ilk sivil uçağı VECİHİ XIV, ilk eğitim ve spor uçağı VECİHİ XV, 160 beygirlik Mercedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X tasarlanıp üretilmiştir. Nuri Demirağ’ın, bir tayyare yapımı için vermiş olduğu 5000 TL ile 1933 yılında üretilen uçağa da Nuri Bey adı verilerek VECİHİ XVI kabin uçağı imal edilmiştir.
1937 yılında Türk Hava Kurumu, Vecihi Hürkuş’u mühendislik eğitimi alması için Almanya’daki Weimar Mühendislik Mektebi’ne gönderir. Orada eğitimine doğrudan ihtisas sınıfından başlatılır. Bu yüzden mühendislik eğitimini kısa sürede tamamlar. 1939 yılında mezun olarak ülkesine dönen Vecihi Hürkuş’a iki yılda mühendis olunmasının imkânsız olduğu gerekçe gösterilerek uçak mühendisi diplomasına denklik verilmemiştir. Bu konuda da mücadele eder, aslında bütün hayatı mücadeledir ve hiçbir şey normal akışı içerisinde gerçekleşmemiştir. Diplomasının denkliğini Danıştay kararı ile kabul ettirmiştir. Artık o aynı zamanda pilotluğunun yanına mühendisliğini de eklemiştir. Bu arada Türk Hava Kurumu’nda da yönetim değişmiş, Vecihi’nin vazifeleri başkalarına verilmiştir. Bunun üzerine Vecihi Hürkuş’ta teknik imkânın olmadığı Van’a tayin edilmiştir. Bu tayin üzerine istifa ederek kurumdan ayrılır. Hep mücadele, hep mücadele artık onun hayat felsefesi mücadele olmuştur. Hiçbir mantığa sığmayan uygulamalarla ve engellerle karşılaşmıştır. Bu engellemeler bir tesadüf mü yoksa kasıtlı mı bilinmez! Taktir milletimizindir.
Vecihi Hürkuş, 1942 yılında “Vecihi Havada” kitabını yayınlar. Bu kitapta yaşadıklarını ve ilk uçağını nasıl yaptığını anlatır. Vecihi Hürkuş’un ağzından ilk uçağı VECİHİ K-VI ile ilgili söyledikleri:
“İlk uçağım Vecihi K6’nın tasarımı ve yapımına Halkapınar atölyesinde başladım. Tasarım ölçütlerim;
- Tayyarenin nakil ve monte işlemini en az zamanda en az el işiyle mümkün kılmak.
- Keşif tayyaresi olmasına rağmen hızını 200 kilometrenin üstüne çıkarmak ve tırmanma kabiliyeti kaybetmemek.
- Savunma silahlarının kolaylıkla kullanılabilmesi için görüş vasfını yükseltmek ve manevra kabiliyeti temin etmek.”
Yaşanan hadiseler ve engellemeler sonucunda havacılıktan uzun bir süre ayrı kalır. Onun gönlü hep havacılıktadır ve 1947’de Kanatlılar Birliği’ni kurarak tekrar dönüş yapar. Bu dernek gençlerin büyük ilgi gösterdiği bir yer haline gelir. 1948 yılında ise Türk Hava Kurumu’ndan Magister tipi bir öğrenim uçağı temin ederler. Kızı Gönül’ün yazı işleri müdürü olduğu “Kanatlılar” adlı aylık bir dergiyi, 12 sayı çıkartabilmişlerdir. Büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri olan Kanatlılar Birliği de fazla yaşayamaz. Çünkü dernek gerekli destekleri görememiştir. Bu tür dernekleri destek almadan yaşatmak mümkün değildir. İşin doğası böyledir.
Havacılığın her alanında çalışmalar yapan Vecihi Hürkuş, 1951 yılında da beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak üzere “Türk Kanadı” ismiyle bir şirket kurmuştur. Sait Bayav ve Muammer Öniz’le İngiltere’ye giderek Auster MK-V tipi üç uçak satın almışlardır. Türkiye’ye döndükten sonra ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık üzerine Hürkuş, haklarından vazgeçerek şirketten ayrılmıştır. Bu faaliyeti de bu şekilde sekteye uğramıştır.
Uçak üretiminden biraz daha farklı olarak hizmet sektörüne de girmiştir. 1954 yılında ilk sivil havayolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları’nı kurmuştur. Burada da aksilikler onun peşini hiç bırakmamıştır. Başına gelmedik kalmamıştır. Kazalar, kaçırılmalar ve sabotajlar gibi sebeplerle şirket uçuştan menedilmiştir. “Acaba bunlar gerçekten doğal süreç içinde mi olmuştur? Yoksa birileri Türk havacılığını geliştirmemek için mi bir şeyler yapıyordu?” sorularının cevabını okuyuculara bırakalım.
Türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş, Ankara’da anılarını yazarken beyin kanamasından dolayı komaya girer. Gözleri ve kalbi göklerde olan Vecihi Hürkuş, insanların aya ayak basmak üzere dünyadan ayrıldığı gün olan 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde hayata gözlerini yumar. Cebeci Asri Mezarlığı’nda defnedilir. Ruhu şad olsun. Memleketi için durmadan yılmadan çalışmış, mücadele etmiştir. Onun haklı mücadelesi günümüzde karşılığını bulmaya başlamıştır.
Mücadele ve yoksulluklarla geçen ömrü boyunca hiç ama hiçbir zaman pes etmeyen Vecihi Hürkuş’u genç nesiller tanımalı ve ilham almalıdır. Havacılık, Vecihi Hürkuş gibi havacılık tutkusuna sahip gençlerle güçlenecek ve gelişecektir. Vecihileri bulmak ve çıkarmak zorundayız. Bu konuda günümüzde adımlar atılmaya başlanmıştır. Onun başlattığı yolda ilerlemekteyiz. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş (TUSAŞ) tarafından tasarlanan ve üretilen eğitim uçağına HÜRKUŞ ismi verilmiştir. İsim verilme ve ilk uçuş törenine Vecihi Hürkuş’un kızı Gönül Hürkuş 29 Ağustos 2013 tarihinde katılım sağlamıştır. Dikilen fidanlar meyve vermeye başlamıştır. Gönlümüzde olan şudur ki, yeni nesil eğitim uçağı HÜRKUŞ’la birlikte büyük usta Vecihi Hürkuş’un ismi ebediyen yaşayacaktır. Geleceğimizin teminatı olan Türk gençliği; Vecihi Hürkuş’un açtığı yolda, aynı heyecan ve tutkuyla, canla başla mücadele etmeye devam etmelidir. İstikbal Göklerdedir…
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.