Uzaya yönelik çalışmalar için Türkiye’nin daha fazla bekleme şansı yoktu. Başka alanlardaki durumuzla kıyaslama yapılarak eleştiriler ileri sürülmesinin de mantığı yok. Bundan 20 yıl önce ülkemizin İnsansız Hava Araçları (İHA) alanındaki konumunu düşünürsek, uzaya yönelik çalışmalarda da bu motivasyonla başarılar elde etme şansımızın yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Unutmayalım ki Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarından 50’li yıllara kadar olan dönemde uçak üreticisiydi. Bu konumu sebebiyle Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO) kurucu üyesi olarak yer aldı. Sonra uçak tasarlayıp, üretmekten tamamen koptuk. Havacılık sektöründe yeniden varoluş sürecimiz ise İHA’larla başladı. Üstelik dijital çağda İHA üretmek için birçok sektör disiplinini bir araya getirmek gerekiyor. Türkiye bunu başardı ve caydırıcı güç anlamında İHA’lar ile önemli bir oyun değiştirici rol de üstlenmeye başladı.
Ayrıca küresel ölçekte uzaya yönelik çalışma yapan, ajans kuran ülke ve şirket sayısı da yine 20 yıl önceyle kıyaslanacak durumda değil. Zira artık uzay bir fantezi değil. Varsayımlarla yola çıkılan, ülkelerin kendi aralarında teknoloji yarıştırdığı bir alandan ziyade önemli ihtiyaç olarak yatırım yapılan, var olmaya çalışılan bir alan. Şu an çeşitli amaçlar için 3 bin civarında uydunun olduğu bir yer.
Ayrıca uzay, 20 yıl öncesi gibi yüksek maliyetle ulaşılan bir yer değil. Ülkeler ve şirketler arasında ciddi iş birlikleri yapılarak daha makul maliyetlerle uzay çalışmaları yapılıyor. Telekomünikasyon, savunma, güvenlik ve birçok alanda verimli üretim yapabilmek için de bir şekilde uzayda olmak gerekiyor.
Uzun bir süredir gündemde olan Türkiye Uzay Ajansı (TUA), Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu “Milli Uzay Programı” ile yolculuğuna başlaması ülkemiz için önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak Türkiye’nin uzaya yönelik çalışmalarının öncesi ve bu alanda hazırlıkları olduğu unutulmamalı. Her şeyden önce 15 yıldır bu düşünce etrafında çalışmalar yapılıyordu. Mesela Türk Havacılık Ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) uzaya yönelik yaptığı yatırımlar için bugünleri bekliyordu.
Uzay alanında dünyada çok az sayıda gelişmiş ülkenin sahip olduğu Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi (USET) TUSAŞ’da bulunuyor. Bu merkezde bulunduğumda açık söylemem gerekirse şaşkınlığımı gizleyememiştim. GÖKTÜRK-1 Programı kapsamında TUSAŞ’ın Ankara’daki tesislerinde yer alan bu merkez dünyada birkaçını gördüğüm örnekleriyle yarışır şekilde hayata geçirildi.
Ancak unutmayalım ki Türkiye, uzay çalışmalarında başta insan kaynağı olmak üzere birçok alanda yolun başındadır. Bu alana adım atmadıktan sonra da ilerleme, gelişme ve teknolojik iş birlikleri kurma şansınız olmuyor. Yabancıya uydu yaptırıp, attırmakla da mesafe kat edilmiyor. Uzaya yönelik haklarımız ve hukuki taleplerimiz için mutlaka bu alana girmemiz gerekiyordu.
Türkiye Uzay Ajansı’nın (TUA) resmen faaliyetine başlamasıyla 2023’te Ay’a roket fırlatılması, ilk Türk astronotun uzaya gönderilmesi de hayal olmaktan çıkmıştır. Yaklaşık 30 yıldır tanıdığım, dostum TUA Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım da bilgi ve birikimiyle Türkiye’nin yeni vizyonuna değer katacaktır. Nitelikli insan kaynağı temininde zorluk çekildiğini biliyorum. Fakat uzay konusunda yurtdışında önemli konumlarda olan Türklerin varlığı, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerimizdeki çalışmalarla bu engelde kısa sürede aşılacaktır.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.