Dünya basınında, bizde de olduğu gibi COVID-19 salgınıyla ilgili haberler ve yorumlar çıkıyor. Bu yazılardan biliyoruz ki hasta adedi ekponensiyal bir eğri ile yükseliyor, daha sonra bir platoya ulaşıyor ve sonra düşmeye başlıyor. Yaz ve gelecek sonbahar için de bazı senaryolar var ama onlar bu yazının kapsamı dışında.
Bu bağlamda daha önce grip salgınları için hazırlanmış bazı simulasyonlar modifiye edilerek, bu salgının değişik politik kararlar ve sağlık altyapısına göre gelişimi ve ölüm tahminleri yapılıyor. Bunlardan en popüleri Londra’daki Imperial College’in geliştirdiği model.
Bu modellere göre, bazı marjinal (neoliberal diye tanımlayabileceğimiz) yaklaşımları bir kenara bırakırsak, geldiğimiz aşamada devletlerin yapması gereken, hastalık artış hızını yavaşlatmak ve bu sayede sağlık sisteminin kapasitesinin aşılmamasına çalışmak. Yatak adedi, yoğun bakım yatağı adedi, ağırlaşan hastalara oksijen verecek ekipman miktarı, yetkin sağlık çalışanı miktarı ve koruyucu ekipman, ilaç tedariği gibi konular sağlık sisteminin bir yerde tıkanmasına neden oluyor. Kapasiteyi aştığınız anda ölüm oranları hızla artıyor. Zira doktorlar kendileri için de psikolojik yıkıma yol açacak bazı kararlar almak zorunda kalıyorlar. Doktorların tanrıyı oynamaları ve ekipman, ilaç veya eleman eksikliği gibi nedenlerle hastalar arasında seçim yapmaları ve bazı hastalara entübasyon yapmamak (oksijen desteği vermemek) veya başka bir hastayı kurtarmak için bir başka hastanın entübasyon desteğini kesmek zorunda kalıyorlar. İlk defa Fransız ordusunda Waterloo Savaşı sırasında cerrah Larrey tarafından uygulanan bu seçim işine Fransızca’dan gelen bir deyimle (trier) triaj-ayırma deniyor.
Halen İtalya’da ölümlerin toplam hasta adedi içerisinde oldukça yüksek bir düzeye ulaşmasının, yüksek yaş ortalaması, çevre (özellikle hava) kirliliği vb nedenlerin yanı sıra, Kuzey İtalya’nın Lombardiya gibi bazı bölgelerinde sağlık sisteminin kapasitesinin aşılmasından dolayı olduğu biliniyor.
Bu tür durumlara düşmemek için sıkı karantina, sokağa çıkma yasağı vb tedbirlerin zamanında alınması gerekiyor. Bu kararlar da, hastalığın 14 gün kadar sürebilen kuluçka dönemi de göz önüne alınarak her ülke tarafından simulasyonlar sonucu ortaya çıkan projeksiyonlara göre alınıyor.
Türkiye’de de Bilim Kurulu’nun bu tür çalışmalar yaptığını ve iyimser/kötümser senaryolar yaptığını, alınacak politik/idari kararlara göre hasta adedinin ne zaman sağlık sistemini zorlayacağını belirlemeye çalıştığını biliyoruz. Ancak, basın toplantılarında gazetecilerin ısrarlı sorularına rağmen Sağlık Bakanımız, şu anda uygulanmakta olan idari/politik kararlar ve bunların uygulanmasındaki başarı düzeyine bağlı olarak hasta konusunda en üst noktaya ne zaman ulaşılacağını ve o noktada kaç hastaya yoğun bakım ve entübasyon desteği verilmesi gerekeceğini söylemiyor. Türkiye’yi bilmiyoruz ama, sağlık sistemi yerleşik ve refah düzeyi Türkiye’den çok daha yüksek olan Hollanda’da bu noktaya nisan başında varılacağını biliyoruz.
Türkiye’de de bu noktaya, zamanında yeterli hareketliliği kısıtlayıcı kararlar alınmadığından, nisan ayı ortalarına doğru gelinmesi çok muhtemel. Yine biliyoruz ki Türkiye’de yoğun bakım yatağı, sağlık personeli ve kritik ekipman adedi kentlere göre farklılık gösteriyor. Son olarak bildiğimiz bir nokta İstanbul’un, toplam vakaların yüzde 60’ının olduğu bir kent olması. Yani oldukça gelişmiş sağlık altyapısına rağmen İstanbul ilk triajların yapılacağı kent olacak. Triaj zorunluluğunu geciktirmenin, bu uygulamanın yapılacağı süreyi en aza indirgemenin, ölüm adedini düşüreceği kesin. Peki bunu nasıl yaparız?
Bunun yanıtı tabii ki daha iyi organizasyon. Özel hastahane altyapısının sisteme daha etkin şekilde entegre edilmesi, eksik entübasyon ekipmanlarının özel sektörün de devreye girerek üretilmesi vb çabaların yapıldığını zaten basından ve sayın Bakan’ın açıklamalarından izliyoruz. Ancak yapabileceğimiz bir şey daha var. O da yoğun bakımda olan hastaların veya yoğun bakıma girmesi muhtemel görülen hastaların bir kısmını, sağlık sisteminin ilk krize gireceği İstanbul gibi kentlerden, başka kentlerdeki hastanelerin yoğun bakım ünitelerine taşımaktır.
Fransa bu işi hastahaneye dönüştürülmüş hızlı tren setleriyle yapıyor. TGV’ler ile kriz dalgasının ilk vurduğu doğu bölgelerinden batıya taşıma var. Bazen Paris’ten de taşra hastahanelerine hasta naklediliyor.
Bizde hızlı tren şebekesi Fransa’ya göre çok cılız ama “Halen çalışmayan YHT setlerinin bir kısmı hızla dönüştürülerek İstabul-Ankara ve Konya hattı üzerindeki halen sıkışmamış olan hastanelere hasta nakli yapılabilir mi?” Aynı şekilde “Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki nakliye uçakları ve THY filosundan bir iki uçak hızla bu dönüşüme sokulabilir ve nisan ortasına kadar bu seferlere başlayabilir mi?” diye düşünmekte yarar var. Bu işin yapılabilirliğinin hızla sınanması ve uygunsa derhal eyleme geçilmesi için, sağlık, ulaştırma ve sanayi ile ilgili bakanlıkların hızlı bir koordinasyona gitmesi yararlı olacaktır. Bu koordinasyon başarılırsa, triaja girmekten kurtulacak ve başka kentlere taşınacak yoğun bakım hastalarının önemli bir bölümünün daha hayatı kurtulacaktır.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.