İş yerinde kendimizi gerçekten ifade edebildiğimiz, hata yaptığımızda korkmadan bunu dile getirebildiğimiz, fikirlerimizi paylaşırken eleştirilmekten çekinmediğimiz bir ortamda çalışmak hepimizin hayalidir. Bu hayalden bahsederken aslında “psikolojik güvenlik” kavramına değinmiş oluyoruz.
Psikolojik güvenlik olarak tanımlanan kavram, insanların iş yerinde kendilerini açıkça ifade edebildiği, hata yapmaktan korkmadığı, fikir beyan ederken küçük düşürülmeyeceğinden emin olduğu bir çalışma ortamını ifade eder. Son yıllarda bu kavramın şirketler için telaffuz edilen verimlilik, performans, kârlılık gibi kavramlarla birlikte sıklıkla dile getiriliyor olmasının sebebi; çalışanların kendilerini ne kadar rahat ve güvende hissettiklerinin de en az diğer kavramlar kadar önemli olmasından kaynaklanmaktadır. Psikolojik güvenlik, bir kişinin bir ekip içinde kendisini savunmaya geçmeden ifade edebilmesi, eleştirilmeden ya da dışlanma korkusu yaşamadan katkıda bulunabilmesi halidir. Basit gibi görünse de pek çok iş yerinde bu hâlâ erişilmesi zor bir seviyedir. Bir ortamda fikrinizi paylaştığınızda “Ya saçma bulunursa?”, “Bunu söylediğim için küçümsenir miyim?” ya da “Yöneticim tarafından yargılanır mıyım?” gibi kaygılar taşımadan konuşabilmek, psikolojik güvenliğin var olduğu bir çalışma ortamını tanımlar. Ancak, bu tür bir ortam genellikle kendiliğinden oluşmaz. Şirketin üst düzey yöneticilerinin yönetim anlayışından aşağıya doğru yaygınlaşan bir iletişim anlayışı ile kurumsal kültürün bir parçası olur ve bu durum psikolojik güvenliğin her seviyede inşa edilmesinde kritik rol oynar.
Peki ya güvenilirlik? O da bu işin bir başka boyutudur. Güvenilirlik aslında biraz daha bireysel bir kavram gibi görünse de ekip düzeyinde en az psikolojik güvenlik kadar belirleyicidir. Birlikte çalıştığımız kişilere ne kadar güveniyoruz? Onların söylediklerine, verdikleri sözlere ne kadar inanıyoruz? Ya da kendimize ayna tutacak olursak sözlerimize, tutumumuza ekip arkadaşlarımız ne kadar güveniyor? Herhangi bir olumsuzlukta ya da hata halinde günah keçisi mi aranıyor yoksa onarıcı yaklaşımlarla mı iş süreçlerimizi ilerletiyoruz? Bu soruların cevapları beraber çalıştığımız insanlara ne kadar güvenebileceğimizi ya da tam tersi beraber çalıştığımız kişilerin bize ne kadar güvenebileceklerine de cevap veriyor. Karşılıklı güven duygusu tüm ilişkilerde olduğu gibi iş yaşantısının da en kritik konularından biridir. Aidiyet ve güven duygusu tesis edilmeden, psikolojik güvenliğin sağlanması mümkün değildir. Çünkü bir ortamda insanlar birbirine güvenmiyorsa, orada açıklık, dürüstlük ve samimi iletişimden bahsedilemez ve böyle bir tutum da gelişemez. Sonuç olarak da insanlar ya kendilerini geri çeker ya da risk almaktan kaçınarak fikirlerini saklar hale gelirler.
İş yerlerinde bu iki kavram, birbirini tamamlayan yapı taşlarıdır. Psikolojik güvenlik, daha çok duygusal ve sosyal bir atmosferi tanımlarken; güvenilirlik, tutarlılık, dürüstlük ve sorumluluk duygusuyla ilgilidir. Bir yöneticinin sözünde durması, ekibini dinlemesi, hataları cezalandırmak yerine öğrenme fırsatı olarak görmesi, tüm ekibin bu alanlara güven duymasını sağlar. Benzer şekilde, ekip arkadaşlarının birbirine karşı açık ve dürüst olması, hata yapıldığında parmak göstermek yerine birlikte çözüm aramayı tercih etmesi de bu güven iklimini pekiştirir.
Psikolojik güvenliğin ve güvenilirliğin oluşturulması düşünüldüğü kadar kolay değildir. Profesyonel hayatın ve iş yerlerinin sonuç odaklı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda; süreçlerin duygusal boyutu çoğu zaman ihmal edilir ve ikinci plana atılır. Oysa yapılan birçok araştırma, psikolojik güvenliğin yüksek olduğu ekiplerin sadece daha mutlu değil, aynı zamanda daha yetenekli, daha üretken ve krizlerle başa çıkmada daha güçlü olduğunu bizlere göstermiştir. İnsanların kendilerini güvende hissettikleri ortamlarda, potansiyellerini daha rahat ortaya koyabilme şansını yakalayarak “Ya hata yaparsam?” korkusu yerine “yeni bir şey deneyelim” heyecanına dönüştürdükleri de yapılan araştırmaların gösterdiği bir diğer önemli sonuçtur. Bu yöndeki çalışan tutumu şirketin ileri gitmesi için önemli bir faktördür.
Psikolojik güvenlik konusunda sıkça karşılaşılan yanılgılardan biri, bu ortamın yalnızca yöneticiler veya liderler tarafından oluşturulabileceği düşüncesidir. Oysaki şirkette çalışan ve ekip içindeki herkesin bu konuda rolü vardır. Örneğin ekibimizde fikir beyan edilirken konuşan kişiyi gerçekten dinleyip dinlemediğimiz, verdiğimiz cevapların yapıcı ya da eleştirel olup olmadığı, hata yapıldığında verdiğimiz tepkiler, kullandığımız kelimeler, ifade şeklimiz, tonlamalarımız bile psikolojik güvenlik ve güvenilirlik kültürünün oluşturulmasındaki yapı taşlarıdır. Bu nedenle güven ortamını kurmak ve sürdürmek kolektif bir çaba gerektirmektedir.
Sonuç olarak, iş yerinde psikolojik güvenlik ve güvenilirlik sağlandığında, insanlar sadece işe değil, birbirlerine duygusal bir bağ ile bağlanırlar. Bir ekip olmanın anlamı da burada ortaya çıkar. Sadece aynı işi yapıyor olmak değil, aynı yöne bakıyor olmak ekip olmanın gereğidir. Bu ortamda çalışanlar kendilerini daha değerli hisseder, fikirlerini paylaşmaktan çekinmez ve daha yüksek bir aidiyet duygusuyla çalışırlar. O sebeple günümüzde şirketlerin sadece ne yaptıkları ya da kârlılıkları değil, çalışanlarına nasıl bir çalışma ortamı hazırladıkları da önem kazanmaktadır. Bu sebeple insan odaklı, güven temelli bir kültür, sadece şirketlerin uzun vadeli başarısını garantilemekle kalmaz, aynı zamanda çalışanların kendilerini daha motive ve bağlı hissettikleri, fikir geliştirici ve üretken bir ortamda çalışmalarını sağlar. Bu tür bir ortamda çalışanlar hem kurumun hedeflerine odaklanır hem de işlerine bağlılıkla yaklaşarak anlamlı katkılar sunmak isterler. Bu yönde tesis edilen bir kültür de hem çalışanlar hem de şirket için sürdürülebilir bir başarı ve gelişim için en sağlam temeli oluşturur.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.