Ülkemizde yoğun bir şekilde orta teknoloji ile üretilen ürünlerin yurt dışına satışı yapılmakta, bunun yanında yüksek teknoloji ürünler de ithal edilmektedir. Orta teknoloji ürünlerin satışının yoğunlukta olması gelir-gider dengesizliğine sebep olmakta ve daima cari açık artmaktadır. 2008 yılından bu yana kilogram başına ihracat değerine bakıldığında inişli çıkışlı bir seyir izlediği görülmektedir. 2008’de 1,54 dolar olan değer, 2014 yılında 1,59 dolar ile en yüksek değerini, 2020 pandemi döneminde ise 1 dolar ile en düşük değerini görmüştür. Kilogram başına ihracat değerinin en yüksek değerleri 2011 ile 2015 yılları arasında gerçekleşmiştir. 2023 yılı ihracatımız 2022 yılına göre yüzde 0,6 oranında artışla 255 milyar 809 milyon dolara ulaşarak, Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırmıştır. Bu ihracat rakamlarında yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yaklaşık %3 seviyesinde kalmıştır. Gelişmiş ülkelerde bu oran %20-30’lara varmaktadır. Bu rakam eski yıllarla karşılaştırıldığında olumlu seyretse de dünya ile karşılaştırıldığında çok daha fazla çalışmamız ve katma değeri yüksek ürünler üretmemiz gerektiği aşikârdır. Nasıl yüksek teknoloji ürünler üretilebilir? Ürettiğimiz ürünlerin katma değeri nasıl daha yüksek olabilir? Ülke olarak yüksek teknoloji etkinliğimizi nasıl artırabiliriz? Bu sorulara cevap arayalım.
Bir ülke için katma değer üretmek çok önemli olup güçlü bir Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) altyapısı, üretim altyapısı, yetişmiş insan kaynağı ve bütünsel bir yaklaşım gereklidir. Ülkede bilimsel derinlik ve etkinlik yüksek olmalıdır ki birçok alanda lider duruma gelinebilsin. Gelişmekte olan ülkelerin özellikle eğitime çok büyük önem vererek ilk adımı atmaları gerekir. Eğitim bu işin ilk ve en önemli adımıdır. İyi bir eğitime sahip olmayan toplumların gelişmesi hızlı olmaz. Hatta gelişme durur. İlk şart, eğitimli bireylere sahip olmaktır. Konuşulanı anlayan, anladığını uygulayan ve gelişmenin bu yol dışında olmayacağı kanaati oluşmuş bir toplumla bu alanda mesafe almak daha kolaydır. Yetişmiş insan kaynağı ile yeni teknolojilere hızlı bir şekilde uyum sağlanabilir, karmaşık problemlere sistematik çözümler üretilebilir. Eğitim olmadan gelişim olmaz. Bu sebeple yüksek teknoloji yolculuğuna ilkokuldan hatta anaokulundan başlamak, üniversiteye ve ihtisas eğitimlerine yönelik çok iyi bir sistem kurmak, çağın ihtiyaçlarına cevap vermek, her şartta iyi eğitim vermeyi şiar edinmek elzemdir. Eğitimlerde öğrencilere problem çözme kabiliyeti kazandırabilecek, yenilikçi, geleceğe yönelik dersler verilmelidir; sürekli araştıran, fikir üreten, düşünen, problem çözen bireyler yetiştirilmelidir. Ülkenin eğitim politikası her şeyin üstünde olmalıdır. Eğitim politikası içerisinde, ülkenin problemlerine entegre olunmasına yönelik yaklaşımlar geliştirilmelidir. Özellikle ülke için çözülmesi öncelikli olan problemler ve ülkenin geleceğine yön verecek konular ile öğrenciler eğitim yıllarında tanışmalıdır. Eğitim sistemi ülkenin problemlerini bilen, ülkenin geleceğini şekillendirecek bireyler yetiştirmek üzere kurgulanmalıdır. Yoksa istenen hedeflere ulaşmak imkânsız hale gelir. İyi bir eğitim birçok sorunu kendiliğinden çözebilir, toplumun eğitim seviyesi ilerlerse ülkenin gelişimi kendiliğinden hızlanır. Güney Kore’nin eğitim faaliyetleri bu alandaki en güzel örneklerden birisidir. 1980’li yıllarda Türkiye ve Güney Kore eşit seviyede iki ülkeydi. Hatta Türkiye’nin milli geliri 94,2 milyar dolar civarlarındayken Güney Kore’nin milli geliri 64,2 milyar dolardı. Günümüzde, Güney Kore dünyada 7. büyük ekonomi olmuşken ülkemiz 15. büyük ekonomik güç olarak Güney Kore’nin gerisinde kalmıştır. Bu ekonomik güçlenmenin nedeni; Güney Kore’nin geçtiğimiz 20 yıl içerisinde dünyada bilinen yüksek teknolojik ürün ve markalar üretip dünyaya pazarlamasına zemin oluşturan eğitim sisteminde yapmış olduğu devrimdir. Eğitim seviyesinin yükselmesi için nesilleri yetiştirecek çok iyi eğitimli öğretmenler yetiştirmekte, milli geliri içerisinden yüzde 4,7 (yaklaşık 52 milyar dolar) gibi çok önemli bir kaynağı eğitime harcamaktadır. Laboratuvarlarını, eğitim merkezlerini dünyanın ihtiyaç duyduğu teknolojilere hazır hale getirmektedirler. Ülkenin değer artışının, ülke insanına değer katmaktan geçtiği bilinciyle üniversitelerde eğitim gören geleceğin eğitmenlerini, yani geleceğin insan kaynağını sistematik, titiz ve yüksek bilgi seviyesiyle yetiştirerek genç nesilleri özellikle fen ve matematik alanında hazır bireyler haline getirmişlerdir. 65 ülkede yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Programme for International Student Assessment, PISA) sınavlarında matematik, fen ve okuduğunu anlama kategorilerinde Güney Kore, dünyada sürekli ilk 10 sıralamasına giren ülkelerden olmuştur. Ülkemiz maalesef 40. sıralarda kalmaktadır. Her ne kadar ülkemizde teknoparklar ve araştırma merkezlerine kaynak ayrılsa da üniversite-sanayi iş birlikleri giderek artsa da TÜBİTAK ve KOSGEB gibi kurumlarımızın Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) ve inovasyon alanlarında hibe ve destek programları var olsa da okul öncesi eğitim ve ilkokulda atılması gereken sağlam temellerin önemi PISA sınavlarında tekrar ortaya çıkmaktadır.
İkinci adım; iyi bir eğitim almış, bu anlamda mesafe kat etmiş toplumların çok iyi bir yol haritası belirleyerek özel alanlara yönelmesi gerekir. Herkesin yaptığını tekrarlayarak lider ve öncü olunamaz. İhtiyacı belirleyip, belirlenen özel alanlara odaklanmak gereklidir. Tabii burada global düşünmek zorundayız. Dünya neye ihtiyaç duyuyor? Biz bunu nasıl karşılarız? Nasıl bir stratejimiz olmalı? Kısıtlı kaynakları nasıl etkin kullanırız? Nasıl yeni pazarlar oluşturabiliriz? Ancak o zaman belirli alanlarda yetkinlik sağlanıp dünyaya mal satmak ve aranılır olmak mümkün olacaktır. Sınırlı olan kaynakları etkin kullanmanın yolu budur. Peki kaynak sınırlı, bu kaynak nasıl kullanılacak? Nasıl katma değere dönüşecek? İşte bu soruların net cevabı ortaya konulmalıdır. Bu sorulara cevap bulmak için ülkenin kalkınma planı önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizin güncel On İkinci Kalkınma Planı’nda yüksek teknolojiye geçişle ilgili birçok önemli hedef ve politika belirlenmiştir. Bu plan, Türkiye’nin 2053 vizyonu doğrultusunda hazırlanmış olup, ülkenin potansiyelini harekete geçirmeyi ve sürdürülebilir, kapsayıcı büyüme hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Özellikle fikri mülkiyet hakları çerçevesinde belirlenen hedefler ve stratejiler, Türkiye’nin yüksek teknolojiye geçiş sürecindeki önemli unsurlardır. İyi bir yol haritası oluşturmak, belli alana odaklanmak ve alanda lider olmak hedefleriyle yola çıkılmalı ve bütün çalışmalar bu doğrultuda şekillendirilmelidir. Bu şekilde çalışıldığında gelecekte lider olmak mümkün olacaktır.
Yüksek teknoloji üretmek için belli alanlarda uzmanlaşmak, konunun en ince detaylarına kadar vakıf olmak lazımdır. Yüksek teknoloji ürünleri genellikle bilgi ve araştırma-yoğun endüstrilerden gelmekte ve ileri düzeyde mühendislik, bilimsel uzmanlık ve inovasyon gerektirmektedir. Bu sebeple konulara mutlak hâkim olmak ve eleştirel yaklaşabilmek esastır. Konunun derinliklerine inildiğinde rakiplerle aradaki fark ortaya çıkar. Pazarın ihtiyacını doğru yorumlayarak inovasyon sağlandığında rekabet avantajı elde edilir. Bilgi; sadece teknolojinin güncel durumunu değil, gelecekteki gelişmeleri de görerek paraya ve güce dönüşebilir. Bu sebeple ülkede stratejik olarak belirlenecek alanlarda uzmanlaşmayı sağlayacak enstitüler kurulmalı, uzun nefesli çalışmalar yürütülmelidir. Bu enstitülerin faaliyetleri hiçbir gerekçeyle durdurulmamalı, hedeften asla sapma olmamalıdır. Hedefler 20 yıl ve ilerisine yönelik belirlenmelidir. Çalışmalarda zafiyet gösterilmemeli ve sabırsız davranılmamalıdır. Bir işin neticesinin çok kısa bir sürede ortaya çıkması pek mümkün değildir. Sabırlı olmak, yılmadan çalışmak, geri adım atmamak çok önemlidir. Bu tür faaliyetler çok uzun yıllar alır, çok ciddi Ar-Ge ve yeni altyapı gerektirebilir. Teknoloji politikası ve stratejisi oluşturulmalıdır. Bu strateji hangi tür teknolojilere yatırım yapılacağının, bu alanda teknoloji lideri olunup olunmayacağının kararlaştırılması ne zaman ve ne şekilde teknoloji transferi yapılacağı ve hedef pazar konularını içermelidir. Bu uzun nefesli araştırma çalışmalarında süreçte karşılaşılabilecek olumsuzluklar ve dönemin değişebilecek koşulları da göz önünde bulundurulup stratejiler belirlenmelidir. “Teknoloji kazanımı nasıl olacak?”, “Bunun için hangi faaliyetler yapılmalıdır?”, “Hangi müşteri ihtiyaçları karşılanacak?”, “Hedef pazara nasıl giriş yapılacak ve pazar payı nasıl artırılacak?” sorularına mutlak cevaplar bulunmalıdır.
Yenilikçi ürünler geliştirmek için sürekli ve yoğun Ar-Ge faaliyetleri gereklidir. Yeni fikirlerin geliştirilmesi, mevcut teknolojilerin iyileştirilmesi ve yeni teknolojilerin keşfedilmesi anlamına gelmektedir. Yüksek teknoloji sektörü; nitelikli mühendisler ve bilim insanları, güçlü ve dünya ile rekabet edebilir bir teknolojik altyapı ve yeterli finansal kaynağa ihtiyaç duymaktadır. Kaynak ayırmadan faaliyetler gerçekleştirilemez. Üniversiteler, araştırma enstitüleri ve diğer şirketlerle iş birlikleri, bilgi ve kaynak paylaşımını teşvik ederek yenilikçi fikirlerin geliştirilmesine katkı vermek açısından önemlidir. Diğer taraftan, tüketici ihtiyaçlarını ve eğilimlerini takip etmek, ürün geliştirme sürecinin odaklanması gereken alanları belirlemek için kritik öneme sahiptir. Alternatif gelecek senaryolarını tespit etmek, pazarın ve müşterinin ihtiyaçlarını öngörmek, yüksek teknoloji yenilikçi yaklaşımlar geliştirmek önemlidir. Gün, ülkemizi bir üst lige taşımak için alın teri dökme günüdür. Bu doğrultuda hemen çalışmaya başlanmalıdır.
Ülkelerin büyümelerinin sürdürülebilir olması için en önemli konu başlıklarından biri katma değer oluşturmaktır. Katma değer oluşturmak için de ileri teknoloji ürünlerinin üretilmesi ve bunların ihraç edilmesi önem arz etmektedir. Türkiye’nin yüksek teknolojiye geçiş süreci, hem küresel rekabette güçlü bir konum elde etmek hem de ekonomik ve sosyal kalkınmayı sürdürülebilir bir şekilde ilerletmek için kritik öneme sahiptir. Katma değerli üretim yapabilen bir ülke olmak için bu alanlarda yapılan yatırımları daha fazla desteklemeli ve teşvik etmeliyiz. Bu süreçte Ar-Ge ve inovasyonun desteklenmesi, genç nesillerin teknoloji odaklı eğitimle donatılması ve uluslararası iş birliklerinin güçlendirilmesi, Türkiye’nin teknolojik dönüşümünü hızlandıracak ana unsurlar arasında yer alıyor. Türkiye; katma değerli üretim sayesinde dünya ticaretinden daha fazla pay alacak, dış ticaret açığını azaltacak, cari dengeyi iyileştirecek ve ekonomik bağımsızlığını güçlendirebilecektir. Nitekim, “Türkiye Yüzyılı” vizyonunun başlıca projelerinin de katma değerli üretim ve ihracatı artırmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Bu bütüncül yaklaşım, Türkiye’nin yüksek teknoloji liderliğine doğru emin adımlarla ilerlemesini sağlayacak ve ülkenin uzun vadeli kalkınma hedeflerine ulaşmasında kritik bir rol oynayacaktır.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.