Yaklaşık 3 yıl önce, Mayıs 2020’deki bir yazımın başlığı “Ordino Haraç!” şeklindeydi. Başlığın altına da şu notu tarihe düşmüştüm. “Ekonomi daralıyor, ama haksız kazanç tezgahını kurmuş ithal ürünlerimizi taşıyan şirketler (çoğunlukla yabancı) iş adamlarımızı, tacirlerimizi ve Türk vatandaşlarını fahiş bedellerle adete haraç almaya soymaya devam ediyor. Yıllık kaybımız yaklaşık 4 milyar dolar. İlgili bakanlıklar da maalesef bu durumu izliyor. Evet, yazdıklarımda bir yanlışlık veya yanlış anlama yok. Durum tam da böyle.”
Yabancı şirketlerin ithal ürünler üzerinden gümrüklerde Türk tüketicisine, iş adamlarına akıl almaz bedeller çıkarmasının temelinde Kabotaj Kanunu aykırı olarak yönetmelikle yapılan bir düzenleme sebep oldu. Limanlarımızda rahat faaliyet göstermelerinin önü açıldı. Sektörde bu düzenlemeden zarar gören ve rahatsız olan bazı şirketler konuyu yargıya taşıdı.
Kanuna aykırı yönetmelik düzenlemesiyle ülkemiz müteşebbisi Türk vatandaşlarına sıkıntıya sokan, yabancı şirketlerin önünü açan “Taşıma İşleri Organizatörlerinin (TİO)” sorumlulukları ve yükümlülüklerinin, acentelik ve “Taşıma İşleri Komisyoncusunun” sorumluluk ve yükümlülüklerine benzer konuma getirilerek, her iki faaliyet alanının birleştirilmesi gibi bir durum ortaya çıkarıldı.
Kabotaj Kanuna göre limanlardaki tüm işletmecilerin, berberler dahil Türk vatandaşı olması ve şirket hisselerinin de Türkiye tescilinde olması gerekirken, TİO ile tablo değiştiği için ülkemizde kazanç sağlayan yabancı şirketler hem yüksek tarife uygulamaya başladılar hem de kazançlarını yurtdışına taşımaya başladılar.
Halbuki yönetmelikle “Taşıma İşleri Organizatörlüğü” adı altında faaliyet gösteren veya gösterecek olan işletmeler, Ticaret Kanunu uyarınca tanımlanmış herhangi bir faaliyete girmediği gibi “Taşıma İşleri Acenteliği” ile “Taşıma İşleri Komisyonculuğunun” karıştırılması sebebiyle de yeni bir meslek grubu haline gelmişti. Kanunlarımızda yeri olmayan bu yeni meslek dalı varlığını Kabotaj Kanuna aykırı düzenlenen yönetmelikten alıyor. Ülkemize ciddi zarar veren bu düzenlemeyi sektörde faaliyet gösteren şirketler Danıştay’a taşıdı. Danıştay da yürütmenin durdurulmasına karar verdi.
Bu yönetmelik ile yabancı şirketlerin TİO kanalıyla limanlarda Kabotaj Kanunu delerek çalışmalarının önü açılmış, kazançlarını da yurtdışına çıkarmalarına göz yumulmuştu. Limandaki “berber” bile Türk olmak zorundayken, farz edelim ki uzman vinç operatörünüz yok. Yurtdışından getirebilirsin, ama faaliyet gösterdiği veya çalıştığı şirketin hissesi yabancı olamaz.
“Taşıma İşleri Organizatörlüğü (TİO)” diye kanunlarda yeri olmayan bir meslek gurubunun ortaya çıkarılarak taşımayla ilgili her şey yapabiliyor olmaları maalesef ülkemize ciddi ekonomik zararlar veriyor. Ama 815 sayılı Kabotaj Kanunu hiçe sayan bir uygulama.
Türkiye’de navlun, nakliye, gümrük komisyoncusu, müşaviri gibi pozisyonlarda olanlar kanunlar tabiyken, TİO konumunda olanlar herhangi bir kanuna tabi değil. Halbuki kanunlarımıza göre limanları yabancıya kiralayabilirsin, ama yine bizim kanunlarımıza göre içindeki işletmeler Türk şirketi olmak zorunda. Yabancı gelip çalışabilir, ama müsaade almak zorunda. Ticari pay, hisse alamazlar. Mevzu bu kadar basit olmasına rağmen, yönetmelikle kanunun delinmesi sebebiyle maalesef böyle bir konu Danıştay’a taşındı.
Danıştay’ın 9 Türk hâkimi oy birliğiyle Cumhuriyetimizin 100’ncü yılında Atatürk’ün hayata geçirdiği ve Türk ekonomisi için hayati önemi olan Kabotaj Kanunun delinmesine, yok sayılmasına geçit vermedi. Hakimlerimiz Türk ekonomisine verdikleri bu destek sebebiyle teşekkürü fazlasıyla hak ediyorlar. Bu vesileyle Kabotaj Kanunu ile ülkemizin neler kazandığını bir kez daha anlamamız ve iyi tahlil etmemiz şart.
Danıştay 8. Dairenin 31936 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Taşıma İşleri Organizatörlüğü Yönetmeliği’nin 7. maddesinin (b) bendinin yürütmenin durdurulması hakkındaki istemin kabulüne ilgili kararın son bölümü aynen şöyle:
“Kabotaj Kanunu’na göre “ticaret hakkına münhasıran sahip olan Türkiye tebaası” şartının her koşulda sağlanabilmesi için taşımacılık faaliyetinde bulunabilme yetkisine sahip taşımacılara yönelik şartları belirleyen davalı Bakanlıkça üst hukuk normlarına uygun düzenlemelerin yapılması gerekmekte olup, aksi takdirde Kabotaj Kanunu’na göre yasak olan bir faaliyet, Yönetmelik düzeyindeki işlem nedeniyle yapılabilir olarak görülebilecek ve bu da hukuki belirlilik ilkesi yönünden sakınca yaratabilecektir.
Dava konusu maddede deniz yoluyla da taşımacılık yapan tüzel kişiler açısından Kabotaj Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’nun 940. maddesine uygun bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, eksik düzenleme içermesi nedeniyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılan ve uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğuracağı anlaşılan Taşıma İşleri Organizatörlüğü Yönetmeliği’nin 7. maddesinin (b) bendinin yürütmesinin durdurulması gerekmektedir.”
Kabotaj Kanununa aykırı düzenlenen yönetmelikle yabancılar veya çok ortaklı yabancı şirketler, ülkemizde “Ticaret Siciline” tescil ile tek ortaklı bir sermaye şirketi kurabiliyor. Akabinde de faaliyet izni alarak “kazanılmış hak” iddiası ile Türk vatandaşlarına özgü olması gereken lojistik alanında tüm işleri yapabiliyorlar. Tabi yabancı ortaklı ve Türk tescil şirketi kazanılan parayı da yurt dışına “masraf” diye gönderip, ülkemizde vergide ödemiyor. Ama Türk vatandaşı vergi dairesinden kaçamıyor. Dünya ölçeğinde devasa şirketler bile Kabotaj Kanunu ile Türk vatandaşlarına ait olan alanlarda kanunları dolanarak ticaret yapma imkanına kavuşabiliyor. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı bu sebeple önemli…
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.